<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe", messageHandlersFilter: gapi.iframes.CROSS_ORIGIN_IFRAMES_FILTER, messageHandlers: { 'blogger-ping': function() {} } }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Kız vermek

Nasıl veriyor babalar-anneler kızlarını?

Lisede aynı sınıfta olup da birbirimize pek yüz vermediğimiz o ufak tefek kız vardı ya. Hani bütün hocalar sınıfa ilk geldiklerinde "Setenay ne demek?" diye sorarlardı da o da çok uzatmamak için "parlak ay" der geçerdi ya.. İşte biz o kızla üniversitede aynı bölümde karşılaştık da 4 sene boyunca iyice yakınlaştık ya... işte o çerkes güzelini evlendirdik pazar günü...

Farkında olmadan o kadar çok şey paylaşıyormuşsun ki... Biliyorsun ki değişen bir şey olmayacak, biliyorsun ki damat bey dünyanın en tatlı eniştelerinden, biliyorsun ki kendi evinde oturunca daha bile çok görüşeceksiniz ama yine de evinden çıkarken son kez görürken gelin odasında gözlerin doluveriyor.

Çerkes düğünü yaptılar çerkesliklerine yakışır biçimde. Kız almaya geldi erkek tarafı öncelikle, evin içinde herşeyi ile çok güzel gelin, kız tarafı kahve yaptı getirdi gelin hanıma. Misafir gibi. Sonra "haydi" dediler "vakit geldi". Çerkes gelini isimli bir hüzünlü şarkı ile evden çıktı gelin hanım. Tüylerim diken diken. Annesine bakıyorum, yaşlar sicim gibi... Benimkiler de boşalıyor. Kız sanki düğüne gitmiyor, nedir bu yaşlar?

Sonra gelin odasından çıkarken nikahına 20 dakka kala. Dur dedim seni bir daha gördüğümde evli bir kadın olacaksın bi sarılayım sana... "Sakın" dedi Setenay. Hani tutmaya çalışırsın ya gözyaşlarını tam o sırada biri neyin var der ve boşalıverirsin... Sakın ağlama'yı duyar duymaz başladım ağlamayı. Nikahına 20 dakka kala onu da ağlatmayı başararak...

Alp'i çok sevsem de, ikisinin de çok mutlu olacağına inansam da bir burukluk var içimde... Elin adamı, ne alıyorsun kızımızı yahu... Madem aldın iyi bak... sonsuza kadar, hep mutlu...

(Babam ablamı evlendirdikten çok kısa bir süre sonra kalp krizi geçirdi. O zaman anlamamıştım, şimdi anladım... Beni evlendirirken heyoooo evde kalmamış diye şenlikler yapılacak aslında biliyorum ama yine de içi burulacak birilerinin...)

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

tatildeydim


Döndüm...

Süper tatilin tek kusuru parmağımı çatlatmak oldu. Çatlak patlak parmağım ile yazı yazınca cok yoruluyorum. Atel çıkana pek kadar yazamayacağım sanırım.

Cuma, Ağustos 18, 2006

Fat and furious

Bugünlerde kendimi çok şişman ve öfkeli hissediyorum :(

Perşembe, Ağustos 17, 2006

Kuğulu Parka sahip çıkın

Ben bir Ankara çocuğu olmasının ötesinde Kavaklıdere çocuğuyum.Kuğulu park, kavaklıdere benim evim...

Evime sahip çıkın...

Alkolik

İşkolik tanımı yapmıştım bu hafta içinde... Şimdi sıra alkolik tanımında.

Gece 1'e kadar çalıştın iş yerinde misal. Bütün gün ağlayarak çalışmışsın zaten, canın çok sıkkın. Ertesi gün bir sunumun var, işler yetişmiyor ama gücün kalmadı. Gidip biran önce yatayım, sabah erken gelirim diyorsun. Arabaya bindin, benzin ışığı yanıyor. Bi küfür sallıyorsun. O an sana o kadar zor geliyor ki benzinciye git, dur, adamla konuş, marketine gir, kredi kartı ile ödeme yap.... Basıp gitmek istiyorsun oysa sen. 10 dakka sonra yatağında olmak istiyorsun. Nerden çıktı bu zorunlu mola. Cebinde para var mı ki, en azından kredi kartı ile ödemek için markete kadar gitmek zorunda kalmasan? Market dedin değil mi demin? Hımmm market.

Benzinciye girdin. Gözün soldaki dolaplara takılıyor. Nasıl da buz gibi görünüyor... Daha 10 dakkalık yolun var... Kredi kartın çekilirken fazla da vaktin yok karar vermek için. Hemen dolaptan bir tane kaparsın.

Arabaya binip daha hareket bile etmeden bira şişesini dikersin kafaya. Boğaz kısmı bitene kadar... Günün tek keyifli anı o andır.

Tebrikler, alkolik ya da en azından akşamcısın artık....

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Anne

annemle bana sıkıntı veren bi konuyu konuşmak için eve erken geldim. Konu biliyorum uzayacak ama benim tek ihtiyacım olan o konuda sorgulanmak değil de "tamam kızım hallederiz" lafını duymak... Konunun uzamasını engellemek için ve tamam kızım hallederize daha çabuk erişmek için de bir plan yaptım.

Anneme daha önce erkek arkadaş durumunu sadece 1 ve 0 şeklinde belirten ben, anne biliyor musunuz ben bu akşam biri ile yemeğe çıkacağım deme gafletinde bulundum. Hani kadın hafiften endişeleniyor ya, mutlu olsun, konu dağılsın, ben sevimli kız olayım diye.

İlk kez çıkacağım anne tanımıyorum, sadece tanıştık daha önce dedim, devamındaki sorulara engel olmak için. Nitekim öyle... Annem bu sefer buna takıldı. Bi dolu soru sorup bilmiyorum cevabı aldı.

Benim konu cidden dağıldı ama şimdi kadını bu konudan uzaklaştıramıyorum.

Kesin askerliğini yapmamıştır, sen bi memleket daha görürsün kesin diyor şimdi de...

Haklı kadın be, dur ben bi sorayım...

Birine aşık olmak

Veritabanları ile ilgili bir doküman hazırlarken microsoft türkçesinden emin olmak için "birincil anahtar" gibi bir anahtar kelimeyi aratıyorum zarganda. Bana cevap olarak o yok istersen birine aşık olmak'ın açıklamasını verelim diyor.

Beni online sözlükler bile anladı artık...

İşkolik

Gece saat 12.30’da bi şekilde uyanıp (çok yorgun olunca saat 8 gibi uyuyabiliyorum ben) başağrısı, sıcak, sorunlar, hesaplaşmalar, endişeler vs yüzünden debelenince yatakta, ne debeleniyorum bari işe gidip çalışayım diyen insanlara biz halk arasında işkolik diyoruz.

Gece 3.30’da işe gelip de çalışmayıp dur bi ortalığı toplayayım, masa da dağılmış, masa üstü de, bi kahve alayım şöyle mis gibi, lan bahçede mi otursam azcık serin serin diyen insanlara dediğimiz şeyi ise buraya yazamıyoruz.

Bunlardan anlaşıldığı gibi, ben evimle işimi birbirine karıştırdım iyice…

Anahtarımı unuttum geçen gün. 3 gün beklemem gerekiyor evsiz yurtsuz. Annemle telefonda konuşuyoruz, “nerde kalacaksın” dedi. “İşteeee” dedim, gayet normal ses tonu ile. Annem ”saçmalama kızım senin bi ablan, bi dolu arkadaşın var, git adam gibi bi yerde kal” dedi. "Anne ben dün anahtarım varken de burda kaldım" diyemedim.

Yalnız ufak bir şey unutmuşum buraya gelirken, insan gittiği yere başının ağrısı ile hesaplaşmalarını da götürüyormuş. İşte o kötü oldu.

Pazar, Ağustos 13, 2006

Yorgunum...

Çok yoğun bi şekilde çalışıyorum bu ara. Bir yandan da 2 bilgisayar kullanıyorum, birinde işimi yapıyorum, diğerinde işimi yaparken kullandığım kaynakları görüntülüyorum. Ve inatla asıl kullandığım bilgisayarın mouse’unu diğer ekrana geçirmeye çalışıyorum. Bir değil iki değil, dünden beri en az 10 kere yaptım. Sanırım dinlenmem gerek.

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

Bi(n) dilek tut

Ligeia yazmış geçen sene, ondan fazlasını soylemeye gerek yok

Perşembe, Ağustos 10, 2006

Arama yardımı

"İşim yok nasil zengin olacam" araması ile hanemizi ziyaret etmiş şahıs, taaa ekim ayında arabanın dikiz aynasını kameralı yapma fikrini ben ortaya atmıştım. Google aramaları ile fikirlerimi çalıp zengin olamazsın haberin olsun.

"Yöneticilik için işletmeci mi mühendis mi" hem kendine hem google'a soran şahıs. Bence mühendis. Bi de üzerine MBA yaparsın, bal dök yala olur valla.

"Sebnem sefer"in muhtemelen resimlerini falan arayan bi dolu yurdum erkeği, bakın nasıl iyi kalpliyim, size yol göstereyim: aslında Şebnem Scheffer diye yazılıyor ablanın ismi.

Fazla mesai

iş kanununda sözü geçen haftalık 45 saatlik çalışma süremi Perşembe sabaha karşı 4.30 itibari ile doldurdum. Sanırım birşeyler yanlış...

İş yerine konulmuş yeşil kanepeyi gece 2-5 arası rezerve ettirmiş Ligeia Hanımın kalkmasını bekliyorum, uyumak için... Şirkete toplantı odaları dışında kanepelere de rezervasyon konuluyor... Yok canım birşeyler kesin yanlış...

Proje ekibi son 6-7 saattir evde, yoruldum diyen kaçıyor, proje yöneticileri işyerinde kanepe kapmaca oynuyor... Artık eminim birşeyler yanlış...

Falcı "bi onay alıp bi işe başlayacaksınız. 6 ay çok yoğun çalışacaksın, ama sonra mükafatını çok güzel alacaksın, hiç sıkılma bunalma, tüm yorgunluğuna değecek" demişti. Bari bu yanlış olmasın...

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

Tuncaya methiye...

Üniversite mezuniyet törenini hatırladık bugun Tunca ile MSN'de... Tam açtım burayı, off pöff çok yoğun işler, aman da sıkıldım bunaldım yazacakken, öyle okul yıllarından sohbet ettik . İçim ısındı birden... Anılarım canlandı...

Üniversite mezuniyet töreni. Yanlış hatırlamıyorsam bizim okulda her fakülteye ayrı tören yapılıyordu. neyse başladı tören. İşte mutevelli heyetinden önemli kişiler konuşuyor... İçersi kalabalık, flaşlar mor cübbeler içindeki pişmiş kelleleri çekmekte... Anne-babalar heyecanlı.

Sonra fakülte birincisi kürsüye çağırılıyor, konuşmasını yapmak için. Ve işte o anda Tunca sahneye çıkıyor...

İçerdeki en gayri resmi an o zamana kadar dekanın anlattığı geyik bir fıkra. Ve Tuncayı tanımayan herkes bir fakülte birincisi konuşması bekliyor, sayın rektörüm, değerli hocalarım vs ile başlayan... Başlıyor Tunca da böyle...

Ama adam mikrofona alışık, aynı zamanda bir radyoda DJ, Tunca ile yol saatini sunuyor... Mikrofonu görünce hazırladığı konuşmanın önüne bir intro girmeden duramıyor. Ki ben aşağı yukarı biliyorum konuşmasını zira törene aynı araba ile gelmişiz ve yol boyu konuşmasını prova etmiş. Ama o introdan benim de haberim yok, ve hatta muhtemelen Tuncanın da haberi yok.

Bizimki başlıyor konuşmaya. Yok efendim inek görüntülü bi öğrenci neden çıkarılırmış, biz işletme mezunuymuşuz, manken gibi kızlar, cillop gibi çocuklar orda duruken bütün üniversite hayatı boyunca kendisi gibi ineklemiş kısa boylu, gözlüklü birini neden sahneye çağırmışlar ki... İşletme için imaj hatasıymış bu.. vs... vs...

Bu ve buna benzer konuşmalar ile stand-up yapıyor...

Ve ben bir kere daha düşünüyorum o zaman bu adamla evlenmeliyim diye... Ancak kararlı kendisi 35ine kadar bekletecek beni...

George Costanza Tunca ... Özledim seni, gel hadi.

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

acımasız bellek

"terapide korkuyordum, çünkü zihnimin benden sakladığı korkunç bir sırrım olduğundan emindim. O sırada ne kadar şey başarmış olursam olayım, sevdiğim kaçtane en iyi arkadaşım olursa olsun, bana bir ayar noktası sağlayacak ve nabız atışımı mümkün kılacak başkalarına bağımlıydım. Hem canlı, hem ölüydüm. Onların itişine ihtiyacım vardı; kendi kendime bir şeye başlayamıyordum hiç. Ve belleğim çoğunlukla acımasız ve küçük düşürücüydü."

Irvan Yalom- Her Gün Biraz Daha Yakın

aşk üzerine msn konuşması

Gece : kızım ask bu askkkk, biz gem vurmayız oyle duygularımıza
kelebek : vay yavrum, yürü ki tutar seni, aşk neden hemen acıya dönüyor peki
Gece : Aşkın tanımında var bu
kelebek : var, doğru
Gece : her aşk biter
kelebek : evet
Gece : ve aşk acıyı hakeder,
no pain, no gain
burda karar verilmesi gereken
acı>gain mi , gain>aci mi
bunu gorebiliyorsak ona gore karar vermemiz gerekir
bunu ancak bu asamada gorursun bi de bir süre sonra korlesir gozlerin
hipermetrop olur, yakını göremezsin, uzaklaşman gerekir
kelebek : ve sen bu kadar bilinçliyken, nasıl acı duyuyorsun
Gece : aciyi seviyorumdur belki ya da
gaini maksimize ederken ayni anda acinin maksimize oldugunu ignore ediyorumdur

kelebek : vay be
Gece : amaca odaklaniyorumdur. amac ne? gaini arttirmak
kelebek : hiç böyle düşünemiyorum ben ya, bravo valla
Gece : Pain mi, o kısmı olunca dusunuruz dusuncesidir belki
kelebek : ama gain anlayışın senin çok farklı
Gece : kalbimin carpmasi, huzurla oksanan saclar
kelebek : evet de her zaman bu olmamalı
Gece : dizinin dibinde bi omur boyu kalsam diye dilek tutmak
kelebek : ya da benim onun yanında temel şeylere de ihtiyacım var
dizinin dibinde dilemek değil yaşamak sonusza kadar dileğimin gerçek olması hep dilek dilemek değil yani
Gece : o istediğinin gercek olup olmadığını ancak hayatın bittiğinde öğrenirsin
ama o anlık mutluluklar oyle değildir


Varsın projeyi başkaları halletsin, ben aşk üzerine geyik yaparım...

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

Çıkmasam denizden?



Edit: Denizden çıktım ve dövme bile yaptırdım :)

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Didim...


Evime geldim... Burda huzurlu olmayayım da ne yapayım?

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

...

Günler haftalar birbirine girdi... Anlatmak istiyorum birilerine bişeyleri. Terapiyi bıraktım, adama ne kadar dipte olduğunu söylemek istemedim, kaçtım. Terapistime güçsüzlüğümü itiraf etmekten çekindim, ne komik... Ama şimdi burda yazabiliyorum. Çoktular ama yoktular ya.... Bunun içindi. Biliyorum burayı okuyanların büyük kısmı beni tanıyor, onlara yüzyüze anlatamadığım şeyler var. Kimse kimdi o, neden bilmiyoruz diye sormasın nolur. Yazarken de tedirginim aslında, darmadağınık yazabilirim. Kimin ne anlayacağını düşünmeden yazmak istiyorum. Kompozisyon kurallarına aykırı olabilir, sadece yazmak istiyorum. Okumasanız da olur...

Doğumgünümün olduğu haftaydı. Bir onu hatırlıyorum, yoksa günler haftalar birbirine girdi. Kötüydüm çok. Mutsuzdum çok. Yanımda isteyebileceğim 1 kişi vardı, o da yalnız bıraktı beni. Başka kimseye anlatamazdım yaşadıklarımı, ne kadar güçsüz olduğumu. Bi onun yanında o kadar çıplaktı ruhum. Bir onun yanında güçlü olmama gerek yoktu. Ama onun da kendi derdi çoktu. Korktum, deli gibi korktum... Annemi uyandırdım, yanına yattım sabaha kadar hıçkıra hıçkıra ağladım. Hiç bir şey anlatmadan... Anlatamazdım, ruhumu o kadar çıplak bırakamazdım. Ben ailenin erkek çocuğuydum, hep güçlü olan...

Günler haftalar birbirine girmişti, bir Perşembe günüydü onu hatırlıyorum. Sürekli ağlıyordum. Bahçede oturuyorduk beni sakinleştirmeye çalışan 2 arkadaşımla. Birden terapiden bir sahne geldi gözümün önüne. Capcanlı bir sahne. İyi olduğum dönemden bir sahne. ”Yeter ödediğim diyet” Gözümün yaşını sildim. Karar verdim. Ve bitti... Ve karar vermekti tüm ihtiyacım olan. Dimdik oldu yeniden başım. Gülüşüm yine içtendi. Kahkaham yine 6 saniyede bir atabildiğim şuh kahkahaydı..

O gün bir Perşembe günüydü, ve ertesi gün biri ile buluştum. Güldüm, eğlendim, ”bana sen nasıl mutsuz olduğunu söylersin, o kadar barışıksın ki kendinle” dedi. Mutlu oldum. Mutluydum da yalan değildi, karar vermek benim ilacımdı.

Karar vermiştim ya yoluma bakıyordum, aşık oldum. Aşık olmak istedim. 2 sene sonra ilk kez bir başkasında çarptı kalbim. 2 sene sonra ilk kez huzurla okşandı saçlarım. Başımı göğsüne yasladım birinin kalp atışını dinledim. Bıraktım kendimi... Günler haftalar birbirine girdi. Sahi ne zamandı o? Ama o son iki senede unutmuşum:

”Aşk bir dengesizlik işi
Sensiz olmaz
Dengeye dönüşendir sevgi
Sensiz olmaz”

Sevgiye dönüşemeyecek bir aşktı yaşamak istediğim. Ne kadar yaşasam kar diyordum. Azcık kıpırdanmaya ihtiyacı vardı ruhumun. Ve işte kıpır kıpırdı ruhum.

Ama yavaş yavaş dengesini kaybetmeye başladı herşey. Ve ben o sırada fark ettim ki aşk bir dengesizlik işi ve ben artık denge istiyorum. Dalgalandım yeterince durulmak istiyorum.

Son 3 gündür, bilmediğim bir rahatsızlık var üzerimde. Tansiyon dedim, sürekli ölçüyorum ama tansiyon küçük oynamaların dışında normal. Nabız yüksek, başımda sürekli karıncalanma hissi. Muhtemelen yine sinir stress vs yüzünden, ya da sıcaklar... Ya da aşk.

Ve vazgeçtim bir kere daha aşktan.

Bugün yine karar verdim, iyi olacağım.

Bu gece Didime gidiyorum. Orda huzur hep benimle olur...


eXTReMe Tracker