<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Pazartesi, Ekim 20, 2008

Ilgaz

Sabah yola çıktık, bir gece önce onda kalmıştım zaten, yola çıkacağız diye. Bir termos dolusu suyumuz, sonsuz kahvemiz var yanımızda. Sıcacık araba, içimiz, kahvemiz. Aylardan Ekim... Ilgaz'da sonbahar...

Dışarda hava buz gibi. Ağaçlar binbir renk olmuş, dağların tepesinde azıcık kar... Benim içim sımsıcak.

Yol kenarında bir otele yerleşiyoruz. "Ne yapılır burda" diyoruz görevli adama, "hiiiç" diyor cesaretimizi kırarcasına. Hava buz, benim içim sımsıcak, umursamıyorum. Gök yarılsa umursamayacağım o gün. Kıpır kıpır içim...

Balık yiyoruz otelin bahçesinde... Misss... Kendi alabalık tesislerinden tutmuşlar. Sonra yürüyüşe gidiyoruz Milli Parka. Giderken benim elimde telefon, sevgilimin görebildiği otel tabelalarını tek tek arıyorum. "Merhaba, sizde digiturk var mı?" Beşiktaş-Trabzon maçı var o gün.

Dağların tepesinde yürüyoruz biraz. Yerden bulduğumuz azıcık karla kafama kartopu bile yiyorum. Ağaçların ortasinda bir yere çekip götürüyor beni sevgilim. Önce öpüyor beni, sonra soruyor bana "Benimle evlenir misin?"

Beklediğim ve hatta üzerinde konuştuğumuz bir teklif olsa da kuşlar uçuyor içimden sanki... Evet diyorum düşünmeden. Sonra maç izlemeye gidiyoruz beraber. Akşam şömine başında romantik bir yemek...

Geçen sene bugün... Tam bir sene geçti üzerinden....


Cuma, Ekim 17, 2008

Madde madde

  • gittikçe daha burjuva oluyorum. Özellikle öğle saatlerinden sonra telefon edip "bana bi kahve sütlü olsun" diyebileceğim bir işte çalışma hayalleri kurdum az önce... Bu satırı yazdıktan sonra kalktım mutfağa gittim, adımlarımı saydım. Odamla kahve makinası arası 19 adım.
  • Starbuckstaki kahve siparişlerim de tuhaflaştı... "Tall, double shut, non fat latte" e bu aralar "60 derece" ifadesini de ekledim. En uzun Latte siparişi veren ben miyim merak ediyorum.
  • Kahve dünyasına bayılıyorum bu aralar. kahvelerin yanında getirdikleri çikolatalar ve oturur oturmaz masaya koydukları çikolataların bu bayılmaya ne kadar etkisi var bilmiyorum.
  • Sevgilime kahve makinası alayım dedim, yeni işe başladı, o yüzden. Şimdilik bir odası yokmuş, dolayısı ile almayacağım.
  • Sevgilimin yeni işi bir felaket, sürekli toplantıda...
  • Radikal son bir haftadır aldatmak ile ilgili yazılar yayınlıyor. Radikalin bu yayın atağı, benim özel yaşamımdaki sorunları ayağa kaldırıyor. Kurup kurup adama saldırıyorum. (Bunla bir önceki maddenin alt alta gelmesi de hala kurduğumu anlatıyor)
  • Ve evet ben her gün önce itiraf.com, sonra Güzin abla okuyorum. Hatta bazen millete linlini bile gönderiyorum.
  • Sürekli böyle maddeler halinde yazmak bana çağrışım oyununu çağrıştırdı. Bir Edirne seferinde sevgilimle yeni sevgiliyken arabada bu oyunu oynamaya başlamıştık, 3 kişi. "Güzel" demişti bir önceki arkadaş "Şebnem" demişti benimki... Şimdi güzelden sonra aklına gelen bilumum tenisçi, bilumum hollywood kadını oluyor... Şebnem de ona anca "Şişko"yu çağrıştırıyor. (Güzel dediği sıradan tam 15 kilo daha azım şu anda, sorun benim kilolarımda değil, pembe gözlüklerde)
  • Ve tabi ki, her zaman ki gibi rejimdeyim ve tabi ki her zaman ki gibi pek iyi gitmiyorum.
  • Kıtıra gittik öğlen. Gündüzleri karnıyarık-pilav-ayran yiyen bankacı teyzeler, akşamları ise kokoreç-bira yiyen üniversiteli rockerlar oluyor. Her seferinde bu duruma aynı şekilde şaşırmayı beceriyorum. (Karnıyarık-pilav-ayran yiyen bankacı teyzelerden de kokoreç-bira gençlerinden de değilim. Ne işim var orda?)
  • Bana evlenmiyormusunuz hala diyen evli her 10 kişiden 9unun Serkanı ve beni yalnız her yakaladıklarında "Şimdiki aklım olsa evlenmezdim" dediğini tesbit ettik. Rejim yapamayan teyzelerin "sen de ye ayol bişey olmaz" demesi gibi mi bu?
  • ilkokul öncesi günlere götürürdü annem bizi sanki... Zeytinyağlı yaprak sarmasını hep orda yerdik, gün dolması derdik. Uzun yıllar adını o sandım.... Ki şimdi sarmaya dolma diyen herkesi bilgiç bilgiç uyarıyorum.
  • 7 senelik iş hayatımda çok elzem durumlar haricinde hiç bir cuma öğleden sonra 3'den sonra çalışmadım. (İş yerinde oldum da hep, iş yapmadım) Ve bugün cuma. Saat 14.47. Hadi iyi haftasonları

Çarşamba, Ekim 08, 2008

Yenilenlen

Yapılanlar-yenilenler


Bayramda sürekli pasta börek yaptım. Üstelik buralarda kimsecikler de yoktu. Anneannem ile yardımcısı, o kadar... Ha bir de annemin kuzenleri geldi bayramda anneanneme, onlara ikram ettim. Geri kalanlar noldu? Ben yedim.

Sıkıntılar-üzüntüler-yenilenler

sıkıntılarım hiç azalmıyor, umutlarım bir an canlanıyor, sonra yine bitiyor. Yoruldum. Pes etmek üzereyim, vazgeçmeyi yediremiyorum... Sıkkınım, üzgünüm, yeniliyorum...

Tatlılıklar - yenilenler

büyüdükçe büyüyor. Büyüdükçe tatlılaşıyor, bazen huysuzlaşıyor. Yere düşen zeytinlere bile el sallıyor, teyze demeye çalışıyor (tszeee gibi bir ses çıkarıyor şimdilik), sürekli hastalanıyor. Her oyunumuzda ısırırak yemek istiyorum.



eXTReMe Tracker