<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Cuma, Ekim 30, 2009

yürüyüş

sabahları 6'da kalkıyoruz kocamla. Daha doğrusu 5.50... 6, en geç 6'ı 5 geçe dışardayız. 50-55 dakika yürüyüş. Sonra ben duştayken yumurtalar pişiyor, kocam portakal suyunu sıkmış oluyor. Kahvemizi yapıp oturuyoruz sofraya...

Sonra koşturmaca...

"bak yine seni bekliyorum kapıda"
"ne yapayım canım boş mu oturdum, anca hazırlanıyorum"
"çiçekleri suladın mı"
"makyajımı yapayım çıkarız, ya da neyse arabada yapayım"
"çöpü unutmayalim"
"telefonum nerde, bulamıyorum, bi çaldırsana"
"offf saat yine çeyrek geçmiş"

Perşembe, Ekim 22, 2009

canım sıkkın.

çoook sıkkın.

çok çok çok sıkkın.


yorgunum.

çok hem de.

eve gitmek istiyorum.

uyumak.

saatlerce...

Perşembe, Ekim 15, 2009

Fosforlu

Karakolda ayna var ayna var
Kız kolunda damga var
Gözlerinden bellidir Cevriyem
Sende kara sevda var


Fosforlu Cevriye'yi oynuyor Devlet Tiyatrosu. Geçen sezon da vardı, ama tabi ben kültür fukarası olduğum için anca bu seneye yetiştim. Güzeldi bence, beğendim.

1. Ankara'daki tiyatro izleyicisinin de Recep İvedik'i sinemada izlemeyip, izleyenleri ayıplayıp TV'de görünce gülenlerden bence. (ben de onlardan biri olabilirim sanırım, belki, zaman zaman, kimi zaman, kem küm...) Oyun müzikal. Ve oldukça başarılı yerleri var. Yine de sahnenin kesilip de - ne denir buna, yani sahnenin sonunda değil de sahne oynanmaya devam edilirken- alkış alan tek yer oyuncunun "sıçarım sizin aşkınıza" dediği yerdi. Ki bence orda "sıçarım" çok yersizdi, "başlarım sizin aşkınıza" da aynı etkiyi yapardı. Zira orda öyle bir çıkış yapması komikti, ettiği küfür değil. Yine de küfre gülünüyor gibi oldu.

2. Koca oyunda, bir dolu şarkı çalındı, söylendi, dans edildi. Alkış tutulan yer, darbukanın girdiği yer. İçimizde var, ne yapalım...

3. Akün sahnesinin dönebilirliğini her oyunda çok seviyorum. Eskiden, karanlıkta dekorcuları seçmeye çalışmak da hoşuma gidiyordu ama, bu sistem oyunda minimum sahne arası sağlıyor, zengin sahne dekoru sağlıyor. Güzel bence...

4. Saat 8'de 22-23 derece sıcaklıkla girdik sanırım salona. 11'de çıktığımızda 32 derece olmuştu. Oyunun sonlarında sürekli offlama pofflama... Herkes biseyleri yelpaze etmiş. Havalandırma mı bozuktu, yoksa hic mi yoktu anlamadım. Neyse ki oyun güzeldi, yoksa bu kadar uzun bir oyun bu kadar sıcak bir salonda mümkün değil izlenemezdi.

5. Ben niye tiyatrocu olmayı istemişim hep. Deli miymişim? Bi tiyatrocuya sormak lazım?

6. Fosforlu Cevriye : http://feraydarici.blogcu.com/

Cuma, Ekim 09, 2009

zihin haritası


  • sevmiyorum çay kokusu sinmiş suyu. O suyla yapılan kahveyi... Gittiğim her yerde "eee şey pardon, ona çay kokusu siniyor da, kahvenin suyunu başka yerden alabilirsiniz diye kapris yapmayı da sevmiyorum... Şirkette günde iki defa içecek için servis yapıyorlar. Diğer zamanlar gidip sen alıyorsun. O servisler sırasında sürekli unutup kahve istiyorum. Makineden veriyor. İlk yudumda kokuyu alıyorum, geri kalanını içemiyorum.
  • yaw evi temizlemeye gelen kadın müessesini kim keşfetmiş? Bence süper bi olay. İki haftada bir geliyor, geçen hafta aksadı, 3 haftadır gelmiyordu. Şimdi aradı, buzdolabındaki bozulmuş çürümüşleri atmış, arama diyor. Evdeki öbek öbek tozları kadından önceki gün bi posta siliyorum aslında ben. (ama çok temiz olacak şekilde değil, o zaman temizlediğimi anlar, ama arkamdan ne pasaklı kadın diye de konuşturmam)
  • akşam misafir geliyo. Yabancı değil bizimkiler. Biz dahil kadro şöyle 2 cocuk, 3 ergen, 3 kadın... Ergenler kadınların kocalarını sembolize ediyo. Bize gelince kendilerini balkona kapatip telefonlarını birbirlerine gösterip duruyorlar. Bazen cidden balkona çıkıp "aaa ne ayip cocugum, geldiğinizden beri X teyzen seni görmedi, bi gel salona bi iki konuş, sonra yine gidersin arkadaslarının yanına" diyesim geliyo... Demiyorum. Adamlardan biri kızıyo. "Bi rahat birak yaw, ne yapisik seylermissiniz" diyo. Yoksa benim kocam beni hic birakmaz. Bu sefer hazır pasta börekle gecistirecem.
  • aksam bu gruptan ayrı olarak bir de yatılı misafir geliyo. O da arkadas tayfasından...
  • haftasonları eğitimlerim var, cumartesi sendromu yaşıyorum her hafta.
  • Multinational ve kurumsal diye düşünüp girdiğin firmaların işten çıkma sürecinde kıçım kadar kurumsal olduğunu anlayabiliyormuşsun. (pardon bu konuda asabiyim azcik)
  • anası / babası / abisi / ablası meşhur olup da sanat camiasında kendisine yer edinmeye çalışanları artık anlıyorum. Bazen benim de "Ben serkanin karısı değilim, Proje Sorumlusuyum" diye bagirasim geliyo. İnsanın kocası ile aynı şirkette çalışmasının sıkıntısı da bu... Geçen gün genel müdür yard. ile toplantım vardı, benim projemle ilgili bir kalemi Serkan'a sormamı söyledi. Sonra da "karı-koca çalışırsınız işte" dedi. Ben de gayet Sibel Can'ın Sulhi bey demesi gibi hitap ediyordum o sırada kocama. (bey demiyordum da, şirkette 1500 tane aynı isimde adam olduğundan, eskiden beri biz iş ortamında isimle değil soyadi ile hitap ederiz kendisine. Soyadi ile konusuyordum. Gerci komik oluyo, benim de soyadim o şimdi. Buna xyz bakar diyorum, soyadimizi söyleyerek.... Sen mi bakacan yani diyorlar)
  • Yazının başlığı aslında çay kokusuydu. Ve sadece bunu yazmak için açmıştım. Sonra lan ben hiç birşey yazmıyorum, bi bunu mu yazacam simdi ayıp dedim. Diğer maddeleri yazdım.
  • Evlenin! Bloguma evlilik hazırlıkları vs diye yazıp gelen varsa diye bunu yazayim dedim. Hani yukarda ayrılık aşamasında bi anda tavir degistiren sirketten bahsettim ya (hani kıçıma benzeyen) kocalar da onlar gibi olabilir, önemli değil. İlersi kötü bitebilir, o da önemli değil. Yemek, temizlik, ütü vs canınızı çıkarabilir, ama o da önemli değil. Sırf düğün gününü yaşamak, sırf cicim aylarında o şapsal kırıtmaları yapmak, sırf geceleri uyanıp aman da aman kocam yanımdaymış diye sırıtmak için bile evlenilebilir zannımca.
  • Bebek konusunu bilmiyorum. İşimle 3 aylığına anlaştığımı duyan bir dolu kişi hamilemisin dedi. Bir dolu kişi buna "sakın ha!" ekledi. Bunu ekleyenler içindeki bir dolu kişi de anneydi...
  • 1 haftayı geçti bu projeye başlamam. Önce İstanbula gidip bi dolu toplanti yaptım, sonra ankaraya gelip teknik şartname yazdım. Sonra sözleşme yazdım. To do listimde maliyet hesaplamak kaldı. Kenar mahalledeyken evlenip yüksek sosyete semte gelin gitmiş, sonra da boşanıp mahallesine dönmüş gibi hissediyorum. Anacım ABmiş, projeymiş falan yalan. Ne varsa iş geliştirmede var. Üstelik sağım solum önüm arkam tanidik. Yemekhanede, otoparkta falan sürekli birileri ile karşılaşıyorum. Onlarla konuşurken de mahalleden birini görmüş gibi hissediyorum. Hatta " Gece'yi duydun mu, dönmüş mahalleye" gibi dedikodumu yaptıklarımı da düşünüyorum. Bu da ihbar süresinde eve erken gidip Cennet Mahallesi izleme etkisi sanırım.
  • Yazıklarımı okudum, karman çorman... bi dolu hatalı. Anlayan elime mum diksiiiin....


eXTReMe Tracker