<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe", messageHandlersFilter: gapi.iframes.CROSS_ORIGIN_IFRAMES_FILTER, messageHandlers: { 'blogger-ping': function() {} } }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Pazartesi, Temmuz 31, 2006

çoktular ama hiç yoktular

Pazar, Temmuz 30, 2006

Huzur bu

Bülent Ortaçgil dinliyorum, gece yalanları. Bir de bira açtım kendime. Buz gibi. Akşamları nasıl serin oluyor Ankara değil mi? Oturdum yine balkonun en ucuna. Demirlere yaslandım. 5 tane kitap aldım bugün. Bi birini alıyorum elime, bir diğerini... Okumak değil derdim, müzikle okuyamam zaten. Vızır vızır arabalar geçiyor, onlara kayıyor gözüm. Sonra diğer kitabı evirip çeviriyorum. Huzur bu mu diyorum? Huzur bu mu?

Huzursuz olmam gerekiyor aslında diye geçiriyorum aklımdan. Sonra bir küfür çıkıyor ağzımdan. Aman be diyorum, etme içine işte. Huzurlusun keyiflisin... Su yolunu bulur nasılsa... Bi sefer de düşünme, yaşa...

Huzur bu...

anne işte...

Annemler son 1 haftadır tatilde. Evde yalnız kalıyorum demek yanlış olur zira evde pek kalmıyorum. Anne/babaların tabiri ile evi otel olarak kullanıyorum. Onlar burdayken de durum oydu zaten.

Dolayısı ile son 5 senedir falan 3 öğünümü de dışarda yiyorum. Yani kilo almamdaki neden nefis anne yemekleri değil de somonlu fettuciniler, biralar, patatesler, kocaman sandviçler vs...

Tesadüfen onların gittiği gün rejime başladım ama ben. Kararlı bi rejim ve ilk hafta sonunda 3 kilo verdim. Her ne kadar annem de beni şahin olarak görse de sonuçta kör değil. Şişman olduğumu biliyor ve vermemi istiyor. Fıstık kızım yerine fındık kızım diye seviyor beni bi zamandır.

Dolayısı ile ne kilo almamın ne de vermemin nedeni olmayan annemle sadece mutluluğumu paylaşayım dedim. Biraz da geyik yaparak, burda aç kalmış çocuk imajı yaratarak...

Kendisi mesajlaşmayı yeni yeni öğrendi, bu konuda çok hevesli. Teamüllerimize aykırı da olsa mesaj attım ona.

- Siz gittiğinizden beri 3 kilo verdim, 3 ay daha gelmeseniz olur mu?

Gelen mesaj:
- Ah canım yavrum. Ben nasıl dayanırım 3 ay seni görmemeye.

"Anne burda önemli olan 3 kilo vermemdi, yanlış kısma takılmışsınız, aferin desenize" dedim ben bunun üzerine. (Burda mevzu annemle sizli bizli konuşmam değil, lütfen ey siz sevgili okuyucular siz de yanlış yere takılmayın.) 20 dakka sonra cevap geldi (evet biraz yavaş yazıyor):

- Ben seni çok seviyorum, mühim olan kilo değil mutlu olman. Fakat cidden iyi vermişsin be, ne yaptın?

Cumartesi, Temmuz 29, 2006

Üfürükçünün kızı

Aslında klarnetçinin kızı falan demek sanırım. Adı ile pek ilgilenmedim. Daha önce dinlememe rağmen pek duymamışım sözlerini de gerçi nakaratlar dışında. Geçen gün dikkatli dinledim bi. Çok samimi, çok gerçekçi... Hoşuma gitti.

and so it is just like you said it would be
life goes easy on me
most of the time
and so it is the shorter story
no love, no glory
no hero in her sky

i can't take my eyes off of you
...
i can't take my eyes...

and so it is just like you said it should be
we'll both forget the breeze
most of the time
and so it is the colder water
the blower's daughter
the pupil in denial

i can't take my eyes off of you
...
i can't take my eyes...

did i say that i loathe you?
did i say that i want to
leave it all behind?

i can't take my mind off of you
...
i can't take my mind...
my mind...my mind...
'til i find somebody new

the blowers daughter - Damien Rice

Perşembe, Temmuz 27, 2006

Olanla Olması Gereken

Aslında bu yandaki resmi şirkette kendi işlerimize uyarlayıp hemen gözümün önüne astım. O kadar çok iş var ki ucundan tuttuğum. Kısacası olması gereken bu.


Oysa olan ne? Şu aşağıdaki. En azından yüzüm gülüyor :S

Piyale Madra

Yakında ben hiçbir şey yazmayacağım, doğrudan Piyale Madraya özel blog olacak bu.

M.İlhan Uçkan, Venüsler, Marslar falan okumaya gerek yok, Piyale Madranın üç tane çizgisine bak, 2 balon oku , kadın-erkek ilişkisi bulmacasını çöz.

Yeter tantana yaptığımız kızlar buluşmalarında. Bundan sonra koyarız önümüze iki-üç tane bunlardan, sonra bakarız diğer mevzulara.

Bu sabah yine radikalde gördüm aşağıdakini. Budur hocam olay.


Salı, Temmuz 25, 2006

Tüze Armada Sinemaları

Dün akşam niyet ettik sinemaya gitmeye. Gittik de gitmesine... Ama izleyemedik. Gerisini Buraktan okuyoruz:
"Dün akşam (24 Temmuz 2006) 4 kişi TüzeArmada sinemasına Supermen filmine gitmeye niyet ettik. Önceden arayip yer ayırttık. 2 saat öncesinde orada
buluştuk, yemek yiyip biletimizi aldik. 5. Salon J sırasının ortası. Film saati geldi, girdik salona yerimizi bulduk oturduk (!) Oturmaya çalıştık daha dogrusu. Bana denk gelen koltuğun oturma yeri kırılmış. Arkaya yaslanınca oturak öne kayıyor ve düşüyor. Aslında böyle durumların olmaması gerekirken insan hoşgörebilir –zira o an olmuştur, bir önceki seansta olmuştur, görevliler farkına varamamıştır vs.- ve başka bir yere geçer oturursun. Biz de ön sıraya geçtik oturduk. Derken kalabalık bir grup geldi. Ha bu sırada film başlama saatini 12-13dk geçmis ve hala reklam vardı. Yer gösteren görevli o sıranın tamamen dolu oldugunu söyledi. Peki dedik kalkalim ama bizim de koltuğumuz kırık. Hani dedi bir bakayim. Gittti kendince o oturagi yerine yerlestirdi ve tamam oldu gelin oturun dedi. Olmaz kardesim oturunca gene kayiyor orasi dedik. Yok yok ben yaptim simdi kayma yapmaz dedi. Eh dedik peki filmin baslamasina da artik anlar var, salonda huzursuzluk cikmasin diye gectik yerimize. Daha oturur oturmaz aynen dedigimiz gibi oturak kaydi ve yerinden cikti. Gorevliye bak dedik olmamis. Arkadas gayet kustahca bir tavirla "o zaman gidin giseyle halledin derdinizi" dedi.

Gecer oturur baska yere izlersin filmi ama adam o kadar kustah ki baska bir yer gosterme zahmetine bile katlanmiyor. Bir de biz bu adama yerimizi fenerle isaret etti diye para verdik. O'nu birak, bilete para verdik.

Iste ben de o sinirle koltugun kopan oturagini kucagima aldigim gibi bir hisim giseye indim. Bu arada film basladi. Pesimden de bir gorevli geliyor "1 dk koltugu goturmeyin" diye bagirarak. Takip et dedim beni. Giseye geldim ve "buyrun" dedim "bu koltugunuz bu da biletiniz, paramizi geri verin." Ne oldu da bu kadar sinirlendik diye lutfen sordular. Sonra da tabi iade edelim paranizi diyip kredi kartina geri yukleyip olayi orada kendilerince bitirdiler.

Eglenmek icin gidiyoruz sinemaya. Onlarin gorevi de gelen musteriye hos vakit gecirtmek. Bunun icin bilet satiyorlar ve para aliyorlar. Orada bize bir sey bagislamiyorlar. Isini sevmeyen insanlar elbette yaptiklari isi de ellerinin ucuyla oylesine yaparlar. Ama ne yazik ki Armada sinemasi calisanlarinda ciddi bir saygi eksikligi de var.

Bu sinemanin kacinci vukuati. Duvarlarindan ses gecer, salona yanik yag kokusu dolar, rezervasyon yaptigin bileti illa ki 1 saat oncesinde almak zorundasindir, film kopar, klima bozulur, jenerigi sonuna kadar oynatmazlar, filmin netlik ayarini yapamazlar, musteriyi sagilacak inek olarak gorurler. Ama bir seyi gozardi ediyorlar ki sinema izleyicisi de keriz degil ve de Ankara'da cok daha guzel sinemalar da var.

Tavsiyem Armada'ya gidip sinirlerinizi bozmayin, vaktinizin icine etmeyin
."

Pazartesi, Temmuz 24, 2006

Aşık oldum

Son dönemde hep aşkla ilgili sıkıntılar yaşadım. Ya tanımadığım insanlara ya da sonradan tanıyamayacağım adamlara aşık oldum.

Oysa dünden beri yaşadığım aşk içimi pırpır ediyor. Tanımamanın verdiği çekingenlik, yeni tanışmanın verdiği heyecan ve bu aşkın yaşanırlığına olan inancım var içimde... Ne zamandır uykuda olan midemdeki kirpi hareket etti. O da kıpır kıpır artık...

Ve işte aşkım. Kendileri benden az uzun sanırım ama 250 cc ve 160 kilo oluşu ile kalbimi fethetti. Üstelik pek de bi haşmetli duruyor. Naked falan ama son derece kaslı...

Olmazmış bana, öyle dediler. Vakti varmış daha. Hem bende chopperci tipi varmış. Bu benim neyime gerekmiş. Olsun ben varacam buna. Kararlıyım. Beni bekle...

Cumartesi, Temmuz 22, 2006

Gelsene bebek...

Dün yine dayanamayıp bi dolu şey aldım Deniz Bebeğe. Çevirdiği ilk 3 filminden sonra dün 3 boyutlu ilk resmini de vermiş bize. Hadi gelsin artık...

Edit: Maşallah deyin tamam mı? Çeydıl kurt düşürdü içime nazar değdirceksin bebeğe diye... Bi de neden bebeklere neden Deniz Bebek, Zehra Bebek falan derler dedi. Sahi neden derler?

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

Yaş oldu 27...

Çizer: Piyale Madra
Kaynak:
Radikal

Bugün benim doğumgünüm, ve hissiyatım aynen budur!

Perşembe, Temmuz 13, 2006

Deniz Bebek


Dün gece ablamın içindeki oğlum huzurlu huzurlu uyurken biz kocaman perdede onun üçüncü filmini izledik. Dudaklarını büküşünü, yüzünü kapatışını, kalp atışını, tekme atışını...

Teknoloji ilerlemiş anne karnındaki 5 aylık bebişin DVDsi oluyor, koyuyor eve seyrediyorsun. Hele civarda benim gibi ağzından "Deniz" düşmeyen bi teyzesi varsa, cipsler kolalar vs ile evde projeksiyon perdesinde özel gösterim bile düzenlenebiliyor.

*Bu arada, yukarıdaki resim temsili, benim oğlum daha güzel. Burnu teyzesine çekmiş :) Bi de göbeği...

Pazartesi, Temmuz 10, 2006

Çocuk

Cuma, Temmuz 07, 2006

teknoloji ilerler, aptallık baki kalır

Dalgın mıyım aptal mıyım bilmiyorum ama ben hep böyleyim...

Patronun msn'den dedikodusunu yapmaya niyet etmiş birini düşünün. "adama bak ya, sekreteri yerine koydu beni, ayıp ama, bik bik" yazan mesajı kafası patronda olduğu için yanlışlıkla arkadaş yerine patrona gönderebilir. ben yaptım 4 sene önce, ordan biliyorum.

benzer örnek, şirket içinde birine müşteriye baskı yapılması, şartnamenin değiştirilmesi, o işin bizi zorlayacağı vs içeren bi mail yazılır. akıl müşteridedir tabi, "to" kısmına yanlışlıkla şirketteki arkadaş yerine müşterinin adı yazılır. ve o e-posta öylece gidiverir. ben yaptım 1 dakka önce, ordan biliyorum.

teknoloji ilerler, aptallık baki kalır...

Ben her adımda "bak emin misin" diye soran programcıklar istiyorum.

Benim için üzülme

Arabesk bi ruhum var benim sanırım. Ya acı çekmeyi seviyor ruhum ya da genetik bişey, bilmiyorum. Ama bundan bi 15 sene önce falan annemlerle onların arkadaşlarındaydık. Orhan Gencebay koymuşlardı teybe. Ben çok üzülmüştüm. Yaaa büyüyünce bunları mı dinlemek zorunda kalacağız diye. Ciddi ciddi.. O dönem sanıyordum ki belli bir yaşa kadar pop falan dinlenir, yaşlanınca da türkü, arabesk ve türk sanat müziği dinlenir.

Aslında düşününce, o dönem burun kıvırdığım bir dolu şarkıyı cover kisvesi altında dinlediğime göre bu tezim doğru da olabilir, bilemiyecem şimdi.

Bi cover daha takıldı bugün dilime. Funda Arar'dan dinliyoruz efem... Benim için üzülme...

(Dinleyemiyoruz, upload edemedim... Yasaklanmış. Çok dinlemek isteyen bulur, arabesk olan sözleri zaten, onun da linki budur.)

Çarşamba, Temmuz 05, 2006

Kuş


Demek ki neymiiiş, nasılsa prim gelecek diye, daha prim gelmeden harcama yapmayacakmışsın.

Pazartesi, Temmuz 03, 2006

Eyvah Evyah

2 günlük eğitim aldık, müzakere konusunda. (Eğitimin dışında keyif de aldık, o kısım ayrı)

İlk case studyden sonra eğitmen bi anket verdi bize. Doldurduk ettik, sonra da değerlendirdik. Tüm dünyada yapılmış bir calışma, bizim 12 kişilik grubumuzda bile çok benzer bir sonuç verdi ama bi istisnai insan ben çıktım.

Aşağıdaki tabloda durum aşikar.

Çok rekabet eden bi insan çıktım ben. Çok baskı yapıyormuşum benim istediğim olsun diye. "Bu yaklaşım ihale kazandırır ama dost kaybettirir" dedi hoca, o an eski sevgili ile yapılan bütün müzakereler gözümün önünden geçti, sevgilinin neden eski olduğu konusunda bir aydınlanma yaşadım.

Tuttuğunu koparan bi insan olarak saygı da görebilir mişim bu kadar rekabetçi olunca, bencil diye damga da yiyebilirmişim. Yargıyı siz sayın halka bırakıyorum.



Hem rekabet eden hem de işbirliği yapan çıkmam bi entresan geldi bana, tuttum sordum hoca. Zira işbirliği yapan insanlar iki tarafında beklentilerini göz önüne alan, yüksek empatik falanlarmış. Hocam dedim, ben hem rekabet ediyom, hem de iş birliği yapıyorum nasıl iştir bu böyle. Net bi cevap verdi hoca;

"Ezebildiğini sonuna kadar eziyorsun, baktın ezemiyorsun, işbirliği yapıyorsun"

Korkun benden, ben geliyorum.



eXTReMe Tracker