<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe", messageHandlersFilter: gapi.iframes.CROSS_ORIGIN_IFRAMES_FILTER, messageHandlers: { 'blogger-ping': function() {} } }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Pazartesi, Kasım 22, 2004

Check List Guruları



Romantik kıssslarımızzzz öpüyorum hepinizi.

Cuma, Kasım 19, 2004

Yenilmeyeceğiz! (Ya da Yenilsek Bile Ezilmeyeceğiz)

Yarınki çok önemli randevum için hazırlık yapıyorum. Bu çoook önemli randevu diyetisyenimle. Daha önce bana 14 kilo verdiren bu kadının başarısının daim olmadığını her gün poğaça aldığım pastanedekilerin “İsterseniz kepekli verelim” dediği gün anladım. Zaten son dönemde masada birden çok kola sipariş edildiyse ama bunlardan sadece biri diyetse garsonlar sezgisel olarak benim önüme koymaya başlamışlardı. Ben de tekrar bir “zayıflama mücadelesi” başlattım kendimle. Baş kumandan edaları ile yiyorum gözlemeleri, tatlıları… Savaş yarın başlayacak nasılsa.

Nasıl hazırlık yapıyorum peki? Zayıflama merkezinin verdiği formları dolduruyorum efendi efendi, oysa neler yazmak geçiyor içimden:

Şimdilik kilonuz: 65 ( Tamam tamam daha fazla…)
Boy : 1,70 (birkaç santimin hesabını yapmayacağız di mi?)
Bir önceki kilonuz: 58 (En çok bu soruya gülüyorum, ne demek bi önceki? Bi önceki kilom=şimdiki kilom-1. Bi gecede kilo alındığını mı sanıyor bunlar?)
Neden kilo vermek istiyorsunuz : Daha mutlu olacağım için (Potansiyel kocamın şişman fetişisti olmasını istemedim, başka bir hedef kitleye dönük çalışacam şimdi)
Günde kaç bardak su içersiniz: 1-2 (Kahve ve bira sayılır mı? Aslında rakının yanında içilen su dışında pek su içmiyorum)
Fiziksel aktiviteniz herhangi bir nedenle sınırlandırılmış durumda mı? Hayır (Eveeet, 3 metrekarelik kübiklerin içinde yaşıyorum ben. Ve tembelim ben)
Alkol alır mısınız? Evet (Ay canım pek kibarsın, varsa bi bira alayım)
Yiyecek alerjiniz var mı? Hayır (Aslinda var, uzun dönem salata yiyince, yanında da saman tadında diyet bisküviler varsa depresyon oluyo ben de… “Depresyonum geldi, tutmayin beni yiyceeem” diyorum bir anda 2 kapılı buzdolabı boyutundaki yiyecekleri mideye indirebiliyorum)
Şaşırtıyorum di mi, insan kendisi ile nasıl bu kadar barışık olur da kendisi ile bu kadar dalga geçebilir diye! Siz geçmeden ben geçeyim de sonradan bozulmayayım. Savaş başlasın!!

Salı, Kasım 16, 2004

Pazarlama Planı :)

Aşağıdaki case-study tarafımdan hazırlanmış olup, Hacettepe Üniversitesindeki hocalara sitem mahiyetindedir. Neden 4 sene boyunca muhtelif kuruluşları case study konusu olarak aldığımız halde, kendimizi "pazarlamak" konusunda sıkıntı çektiğimiz sorusunun cevabı olarak oluşmuştur. Benzer çalışma, işe girerken kendimizi pazarlama olarak da hazırlanabilirdi ama bu daha eğlenceli :)

PS: Müşteri kelimesi bu case-study için yanlış anlaşılabileceğinden alıcı kelimesi tercih edilmiştir.

Ürün : BEN :))

Vizyon :
Alıcılara sadece ürünü değil mutlu ve huzurlu bir yaşam sunmak.

(Gizli) Misyon :
Ürünün kendisine rahat bir hayat sunmak.

Hedefler :
1 sene içinde 3 potansiyel alıcıya ulaşıp birine satış yapmak.
Aylık %0,05 kilo kaybı
Pazarlama ve geliştirme bütçesinin yıl ortasına kadar %50 düzeyinde azalması.

Hedef Kitle :
Doğumyılı > 76 , askerliğini yapmış, işi olan, belli bir gelir seviyesinin üzerinde, üniversite mezunu, erkek

Pazarlama Karması :
- Ürün : Ek özellikler ile geliştirilmiş 79 doğumlu üniversite eğitimini almış, iş sahibi, çocuk da yaparım kariyer de diyen, ancak potansiyel alıcısı "ne kariyeri hatun, otur evinde ben bakarım sana" derse seve seve kabul edebilecek bir bayan olarak tasarlanmıştır. Fiziksel özellikler, alıcının zevkine göre sonradan da şekillenebilir (masraflar alıcıya aittir), ama standart paket 1,65 boy, kızıl saç ve beyaz ten olarak belirlenmiştir. (kilo hakkında bilgi, cok değişken olduğu için verilmemiştir.)
- Promosyon : Alıcıya, ürünü almasi halinde promosyon olarak, yeni bir aile, araba, ev ve hatta yaşam sunulacaktır. PR çalışmaları bu aşamada negatif etki oluşturabileceğinden kullanılmayacaktır. Misal : Ben aldım memnun kaldım, sen de dene şeklinde "word of mouth" ya da basın bültenlerini düşünün. Reklam çalışmaları kapsamında ortalarda salına salına dolaşmak, bar bar gezmek sayılabilir.
- Dağıtım : Ürünün dağıtım kanalları son derece gelişmiştir. Ankaranın çeşitli yörelerine servisi bulunmakla beraber, potansiyel alıcıları evden almak eve bırakmak gibi ek özellikleri de mevcuttur. Kendine ait bir araba dağıtım kanalları olarak değerlendirilebilirken, aynı zamanda ürünün promosyonu gibi de düşünülebilir.
- Fiyat : Hedef kitlenin high-end olarak belirlenmesinden sonra fiyat bu çerçevede belirlenmiştir. Tektaş alyans fiyatları, ürünün fiyat artışındaki endeks olarak kullanılacaktır.

Stratejiler :
Belirlenememiş, o nedenle ürün şu ana kadar potansiyel alıcılara sunulamamıştır. Bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Perşembe, Kasım 11, 2004

Yalan

Demiştim ya severim yaşlı şarkıları.
Fikret Kızılok’un bir albümü vardır. Yana yana… B yüzündeki ilk şarkıyı dinlemeden geçersen dünyanın en iyi albümü… (Why High One Why isimli şarkıdır; neden albümde olduğu hala merak konusudur ki o vakitler yok öyle hayatımızda CD’ler MP3’ler falan. Bir şarkıyı dinlememenin en teknolojik yolu ileri sarmak…) Albümün tümünü dinlesen kendini Şirin, olmadı Aslı, en kötüsü Leyla sanabilirsin. Şimdiki zamanın “Başucu Şarkıları” yani. Depresyon tetikleyicisi…
Yaş da küçük o vakitler. Ortaokul’a yeni bitirmişim, salınıyorum ortalarda aşık genç kız havalarında, oysa çocuğum daha. Ama yine de provadan çıkınca, okulun civar apartmanlarının arasında, ya da kulise gizlice soktuğumuz şaraplar eşliğinde bu albümü dinleyip hülyalanıyoruz. “Of ulen of” çekiyoruz karşı dağlara doğru – ben kolejde okudum, şehrin göbeğinde yani, dağ falan hikaye… Öyle görmek isteyince öyle görüyor insan- O zaman da hep sevdim “Yalan” şarkısını, adım geçiyor diye belki de…
Bugün gelmedi şarkı aklıma. Nereden takıldıysa aklıma… Google, sözlük falan seferber olduk neydi diye, bulduk çıkardık sonunda… Bulunca, sözlerini okuyunca anladım neden takıldığını aklıma.

"yaprağımın üstünde, şebnem olursun, kırağı, çiğdem"
Gece bitince, güneş çıkınca kaybolan....

"elimi uzatsam, o da yalan"
Dürüstsün hep, ondan uzatmıyorsun, tutmuyorsun... Tuttuğun zaman da söylüyorsun ya, içimden de gelse keşke diye...

"bir bildiğim, kimi hala sevdiğim, unutmuşum, yalandır, bir sen bilirsin, bir de ben, söylesem başkalarına, o da yalan"

Herşey yalan di mi? Aşk gibi...

Tarifeler

TarifeTarife hazırlıyorum bu günlerde bir proje için. Fiyat biçiyorum, ederini hesaplıyorum. Pazarda kaça gider diye rakiplere bakıyorum. Hummalı bir çalışma işte… Bir yandan boş durmuyor tabi beyin. Karşımdaki Excel tablosunda girilen her satırda hayatımızdaki tarifeler geliyor aklıma…

Dolmuş tarifeleri, kuaför tarifeleri, yemek tarifeleri, telefon tarifeleri… Her şeyin bir tarifesi var.

Hayat tarifelerden, önceden belirlenmiş bedellerden mi oluşuyor? Arabanın olmasının bedeli kaza yapabilme ihtimali – dün oğlumun canını yaktım mesela, durduk yerde park etmiş bir arabaya çarptım- e tabi bir de benzin tarifesi, ayrı evinin olmasının bedeli yalnızlık, dostların bedeli fedakârlık, çalışmanın bedeli başkasına satılmış saatler, içmenin bedeli sarhoşluk ve tabii aşık olmanın bedeli üzülmek…

Her şeyin bedeli var. Her şeyin bir tarifesi… Bazen düşünüyorum da tarifeler mi hayat kolay tarifesiz mi? Önceden bilmek bedeli, kolaylaştırıyor mu zorlaştırıyor mu hayatı?

Çarşamba, Kasım 10, 2004

Bak Bir Varmış Bir Yokmuş

Bu şarkının Türkçe söylenen ilk pop şarkısı olduğunu söylüyor bilenler. Öyle midir, değil midir bilemem ama eskiye dair bir masal tadında bu dünya. O zaman, “Bir Varmış Bir Yokmuş” demem yanlış olmaz herhalde, ilk şarkı o olmasa bile.

Her hafta Pazar günü radyo ODTÜ dinliyorum 3’le 5 arası. Ah Mazi’yi… Türk popunun altın çağının şarkılarını… 45'liklere kadar gitmesem de Sezen Aksu'nun henüz 17 yaşında yazdıklarını, hepimizin kulağının aşina olduğu şarkıları, şarkı değil de sanki melodik şiir olanları...

Ruhumun yaşlı olduğunu söylerdi bir arkadaşım. “Yaşlı şarkılar” dinliyormuşum hep. Eski şarkılar, yaşamış şarkılar. E, kısaca yaşlının sözlük tanımı… Aslında ben hep yaşlı2 şarkılar dinliyorum. Hem ağlatan, hem eski...

"Unut" gibi mesela ...

"Kolay olmayacak elbet üzüleceğim. Mutlaka bir iz bırakacak. Belki de çocuk gibi sana küseceğim, seneler sonra utanarak. Dokunup birer birer sevdiğim eşyalara, hatta belki ağlayacağım. Acı çektiğim doğru ama sen bana bakma, ne olursa olsun seni unutacağım."

Her aşk unutulur, her aşk biter. Kimi zaman ayrılıkla kimi zaman ölümle... Ama bitmeyen aşk yok. (Pınar Kür yazmış vakti zamanında Bitmeyen Aşk diye bir roman. Bitiyor aşk orada da... "Son" yazısıyla) Hepsi acı verir - vermese aşk demezdik adına- İzlerin tadı ayrı...

"O sevgiler ki yoktular, onlar ümitlerimizdi, ne ümitler yaşlandı gel zaman git zaman.. "

Sevgi ümit değil mi aslında. Sevilme ve mutlu olma ümidi... Kandırmadık mı hiç kendimizi, elimizdeki kriter check listine uygun bir sevgili adayı bulunca çok seviyoruz diye. Ümitler zamanla solmadı mı? Her aşkın sonunda düşünürüm "acaba sevgi mi bitti ümit mi?"

"Seni sevdiğimi unut, sevişmelerimiz yalan, unut beni de her yalan gibi unut"

Şimdiki zamanın şarkısı olsaydı bu "sevişmelerimiz sanal, unut beni de her sanal gibi unut" diye bağırırdı kadın solist. Değişen bir şey yok aslında ifade ediş biçimlerinden başka...

"Acı çektiğim doğru ama sen bana bakma ne olursa olsun seni unutacağım"

Canımcım, biliyorsun acı çekiyorum. Ama herşeyin bu kadar doğru olduğu bir şarkıda bu dizeye inanmamak olur mu? Sen bana bakma, her aşk gibi bitecek bu da...

Cezaevi

Bunaldım işten güçten...

Şöyle bir gezintiye çıksam... Siyah oğlum gezdirse beni. Yolda birilerini gaza getirsem, kapışsak, biraz onlarla oynasam. "Ulen bayan şoför! Geçirtmem olum" deseler de sonra susuverseler. Deli gibi giderken oğlumla, kalmasa hiç bir şey aklımda. Tek düşünebileceğim "bu hızla bu kaputun içinde giderken, tüm dikkatini topla da, başka bir kaputun içine girmeyelim soğuk soğuk" olsa...
Düşün(e)mesem hiçbir şey. Unutsam bir yandan "Beni Hatırla" bangır bangır çalarken.

Ne mümkün!

Kapıda güvenlik, gardiyan misali. Kapıya kartı okutmadan çıkamıyorsun. Herşey kayıt altında. Yarı açık cezaevi gibi yani... Neyse ki plazada değiliz. Sigara için falan odalara kapatmıyorlar bizi. Haksızlık etmeyeyim, hava güzelse pek ses etmezler çimler de yatmamıza (mahkumun havalandırması gibi). Tabldot yemekler, hepsi aynı duvarlar, hepsi aynı masalar, ekranlar... Herkesin masasında birilerinin -genel de sevdiceğinin- fotoğrafı. Cezaevindeki gibi...

Cumartesi, Kasım 06, 2004

Şiiişşt, serseriler!

Serseriler,
İlk sizin bakacağınızı biliyorum bu sayfaya. O yüzden, kıyak olsun diye - kendimin güzel çıktığı bir resim özenle seçmeyi ihmal etmeden- sizin resminizi koyayım dedim.

PS: En sağdaki yakışıklı, böyle "elalem"in CM ile olmuyor di mi? Ama ben cinlik yapıyorum, bizimkini -seninkini- kullanip kaynağını yapıştırıyorum. Kıskancak bişey yok yani, hala elimiz seninkine gidiyor.

Boracım, Boracım

Yitirdiklerimiz ile başladık yazmaya. Sen gittikten sonra Google'da aradım seni. Bir sözünü, bir kelamını yakalarım belki diye. Ondandır ki ilk seni yazmak istedim.
Didim'de adının verildiği bir sokak var artık, biliyorsundur, Bi dolu serserilikler yaptığımız Didim'de, 2. evinin olduğu, 2. ailenin olduğu yerde... Hepimiz pek bi özledik seni. Ali Bar, De Bar, yatırımlar, motorun, bizim ev, dostların, Didim pek bi özledi.
Ben çok özledim seni. Fenerbahçe parkındaki sohbetleri...

İlk Kelam

Yitirdiklerimize bakınca, geri kalanlardan biri olunca anlıyor insan bir gün kendisinin de geride kalanlardan olacağını.

Yazalım bakalım...



eXTReMe Tracker