Sabah hadi dedim, hergün 10 dakka servis bekliyorum, bi 5 dakka geç çıkayım. Meğer bizim apartmanın trafiği o 5 dakkada artıyormuş, asansör bulmak dert oldu. Kapıcımız, servis için bir asansöre el koymuş zaten. Diğeri, anayol kapatılınca kıymete binen tali yol gibi, öyle yoğun.
Neyse bekledim biraz. Yukarlardan bir yerlerden geldi asansör. Daha gelişinden anladım, dolu içersi. Ama azimliyim, bineceğim asansöre. Gözüm ne 7 katı yürüyerek inmeyi ne de servisi kaçırmayı yedi. Bu asansör son şansım.
Kapıyı açtım.... İçerde bir duman, 3 tane de adam. Uzun pardesüler, asık suratlar. İkisi önde, arkada duranı perdeliyorlar. Arkadaki de sigara içiyor. Asansör 3 metrekare, sabah 7.20 saat. Bi çatıldı zaten kaşım.
Adımımı attım. Perde görevi gören adamlardan biri, "bi dakka bayan, alamıyoruz" dedi. Ama safım ben, "yok yok alır, 4 kişilik bu" dedim. Adam "anlamadınız, sonra binin" dedi. Lan dedim, bunlar beni asansöre almıyor. Ya çok kilo aldım, adam anladı asansöre sığmayacağımı ya da bu meymenetsiz adamlar perdelenen adamın koruması. Her iki durumda da bana ne dedim, önemli bir misyonum var benim, servise yetişecem. İçerde 2 koruma, bir sigaralı adam... Duman altı etraf ama bana ne. Binemezsin dedi ya adam, binecem.
Tek kaşımı yukarı kaldırmaya çalıştım, ama beceremem öyle bakışı. Olsa olsa küçük emrah bakışı ile bakabilmişimdir. Arkada sisler içinde adam, "binsin" dedi. Savaş kazanmış komutan edası ile bindim asansöre. Hatta biner binmez havalandırmasını da açtım öfleyerek. Neyime güveniyorsam. 3 adam, 1 sigara ve minimum 2 silah ile aynı asansördeyim.
Asansör kıpırdamıyor. Kaldırdım başımı. Karşıdaki panele baktım. Aşırı yük lambası yanıyor.
Ben hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum.
Sen tut, binecem diye tuttur, adama diklen, silahi, sigarayı göze al, sonra asansör sana hadi in desin, kös kös inin.
İnsanda ne hava kalıyor ne karizma.