Sabah yola çıktık, bir gece önce onda kalmıştım zaten, yola çıkacağız diye. Bir termos dolusu suyumuz, sonsuz kahvemiz var yanımızda. Sıcacık araba, içimiz, kahvemiz. Aylardan Ekim... Ilgaz'da sonbahar...
Dışarda hava buz gibi. Ağaçlar binbir renk olmuş, dağların tepesinde azıcık kar... Benim içim sımsıcak.
Yol kenarında bir otele yerleşiyoruz. "Ne yapılır burda" diyoruz görevli adama, "hiiiç" diyor cesaretimizi kırarcasına. Hava buz, benim içim sımsıcak, umursamıyorum. Gök yarılsa umursamayacağım o gün. Kıpır kıpır içim...
Balık yiyoruz otelin bahçesinde... Misss... Kendi alabalık tesislerinden tutmuşlar. Sonra yürüyüşe gidiyoruz Milli Parka. Giderken benim elimde telefon, sevgilimin görebildiği otel tabelalarını tek tek arıyorum. "Merhaba, sizde digiturk var mı?" Beşiktaş-Trabzon maçı var o gün.
Dağların tepesinde yürüyoruz biraz. Yerden bulduğumuz azıcık karla kafama kartopu bile yiyorum. Ağaçların ortasinda bir yere çekip götürüyor beni sevgilim. Önce öpüyor beni, sonra soruyor bana "Benimle evlenir misin?"
Beklediğim ve hatta üzerinde konuştuğumuz bir teklif olsa da kuşlar uçuyor içimden sanki... Evet diyorum düşünmeden. Sonra maç izlemeye gidiyoruz beraber. Akşam şömine başında romantik bir yemek...
Geçen sene bugün... Tam bir sene geçti üzerinden....