<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe", messageHandlersFilter: gapi.iframes.CROSS_ORIGIN_IFRAMES_FILTER, messageHandlers: { 'blogger-ping': function() {} } }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

Hollanda Günlüğü 2

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz...




Dün değişik bir gündü... Yine turist değildik :)

Kuzenim, burada bir takımda oynuyor. Bir yandan da aynı kulüpte çocukları çalıştırıyor, bir antrenörlük kursuna gidiyor vs. Dolayısıyla pazar günleri burada onun için futbol günü. Serkan da bavulları hazırlarken bana krampon koy, forma koy falan demişti de ben pek sallamamıştım. Ama kuzen, gerekli aranjmanları yapmış, kulübün başkanı vs ile konuşmuş, serkan'ı takıma aldırdı. Kendi evlerinde oldukları için pek lisans falan sormuyorlarmış, bizimki de aradan kaynadı... Teyzemle biz de çimlere yayılıp onların maçını izledik. Epey bi nizami oynuyorlar, 90 dakika falan. Serkan 20-25 dakka oynadı ama bayıldı kaldı :)

Neyse ki şampiyonluk maçına çıkmış diğer takımı yendik, maç iyice keyifli oldu. Bu foto da bizim takım kutlamaları kabul ederken :) Kulüpte biraz takılıp biralarımızı içtik...

Sonra Faslı bir balıkçıya gidip akşam yemeğimizi sipariş ettik. Bir dolu kalamar, karides, hamsi, hollanda balıkları vs... Oradan da Angaraliyiz ya, ver elini İkea ve Media Markt.. Erkeklerle önce İkea'ya gittik, birer sosisli yedik, sonra onlar bizi orada bırakıp elektronik şeylerin fiyatını karşılaştırmaya gittiler !

Aradan iki saat geçip de telefon tacizleri bitmeyince mecburen bizi almaya gelen beylere katıldık. İstikamet ev! Kuzen pişen balıklarımızı almaya gitti, biz sofrayı hazırladık. Serkan tabi ki oturup ajax maçını seyretti.

Sonra misss gibi bir yemek... Yanında TR'den gelen rakılar, TV'de türk müzik kanalı. Masada karadeniz hamsisi var düşünün. İnsan valla unutuyor Hollanda'da olduğunu.

Ben baygın bakmaya başlamıştım ki, hadi dediler Çağların evine... Play station partisi var! Kuzenin evi yakın, yürüyerek gittik. Serkanla çağlar PS takılırken ben yine sızmışım tabi. Serkan 9-1 yenilince parti bitti, beni uyandırdılar, eve geri döndük... Resim kuzene yürürken elimizdeki boş şişelerle şaklabanlık yaparken...

Bu arada hava şahane! Dün sahada t-shirtlerle oturduk. Akşam serinledi ama. Bugün de soğuk olacakmış düne göre... Ama yine de şanslı olduğumuzu söylüyor herkes.


Salı, Mayıs 11, 2010

Hollanda Günlüğü 1

Aşağıdaki yazıyı rejim bloguma Amsterdam'daki ikinci günümüzde yazmıştım. Yani 25 Nisan'da. Ne yazacağımı bilmiyorum, rejimle ilgili yerleri çıkarıp biraz hazıra konayım dedim. Önümüzdeki 5-6 gün Hollanda günlükleri ile idare ederiz...

Buranın saati ile sabah 6.30... Kahvenin suyunu koydum o kaynarken buraya yazayım dedim...

Burada hem turistiz hem değiliz. Yanımızda burada yaşayan rehberler olunca pek turist gibi hissetmiyoruz kendimizi. Mesela normal şartlarda cumartesi gecesi TR'den ilk defa Hollandaya gelen birileri ne yapar?

Biz evde bira falan içip Beşiktaş-Sivas maçının özetini izledik. Zira teyzemler dedi ki "bugün cumartesi bi dolu sarhoş turist olur ortalarda rahat edemeyiz, hafta içi red light'a falan gidelim"... Ya da pazar sabahı için planımız şöyle. Kuzenimin oynadığı ligte maçı var 12'de. Eşime de takım forması, ayakkabı, tekmelik vs ayarladı. Bugün maç yapacaklar. Haaa oynadıkları takımdakilerin de hepsi Türk. Akşam da faslı bir balıkçının pişirdiği balıkları evde Yeşil Efe eşliğinde gümleteceğiz. Ya da birşey alacak oluyoruz, aman delimisiniz be bunlar turistler için diyorlar :)

8 gün kalacağız burada. Bir gününde Volendam'a bir gününde Brugge'e gideceğiz. Bir gün kraliçenin doğumgünü. Orada sabahtan ikinci el satışı yapıp öğleden sonra takılacakmışız sağda solda... Turuncular içinde... Geri kalan günlerde Amsterdam'dayız.

Dün neler yaptık?

Havalanından 6.30 gibi çıktık. Eve geldik, sohbet kahvaltı vs. 9 gibi biraz uyuyalım dedik, ama ben gün bitiyor diye 12'de diktim kocamı ve bizi karşılayabilmek için 4'de işten çıkıp bir daha uyumadan havaalanına gelen kuzenimi. Çıkıp bir tramvaya atlayıp, Müze Meydanında (museumplein) indik. Kuzen, Van Gogh müzesine girmek için bekleyenleri görüp dalga geçti. Tüm müze girişleri hafta içine ertelendi. Hafta sonu İngiltere'den vs çok gelen oluyormuş, ve aslında haftasonu gezmek için pek uygun zamanlar değilmiş. Tadını çıkarmak istiyorsak hafta içi gitmek gerekiyormuş. Ya da bizi yedi, bilmiyorum...

Albert cuypmarkt'a gittik. Burası uluslararası bir pazar. Bir sokağin iki yanına tezgahlar kurulmuş. Sebze-meyveden, giyim kuşama, yerel şeylerden yiyecek içeceklere kadar bir dolu şey var.

Pazarda haring (ekmek içinde soğan, turşu ile sunulmuş çiğ balık) ve lumpia yedik. (vietnam sigara böreği. Derin yağda kızarmış böreklerin içinde sebze var, çin böreğini andırıyor. Acılı bir sosla yeniyor. Bunda 1 börek alıp Serkan'la paylaştık). Foto Haring'çinin önünde...

Dönüşte Heineken Experence'ın oradan geçtik. İçine girmedik, kapısında falan sanki girmişiz gibi fotoğraf çektirdik. (Burası bir bira fabrikası, İrlanda'da Guinness'inkine gitmiştik. ) oradan bir yerde oturup kahve içtik. Hava esmediği zaman çok güzel. Kahve için oturduğumuz yerde güneş vuruyordu, dışarda t-shirtle oturduk.


Oradan bana sarı laleler almaya çiçek pazarına gittik. Açıkçası orayı hiiiiç öyle beklemiyordum. Sağlı sollu bin tane tezgah bekliyordum. Ama sadece lale doğanları vardı, hiç açmış çiçek göremedik. Tam da lale zamanı halbuki... Mazhar nereden almış ki Biricik'e laleleri?

Bir dolu yer yürüdük. Kanalların üzerinde gezip durduk. Rembrant Meydanına gidip, usulden olduğu üzere fotoğraf çektirdik. Amsterdam resimleri satılıyordu. Acaip güzel renklerde... Paraya kıyıp alamadım. danesine 15 Euro dediler. Ama aklım kaldı, gidip alabilirim. Tuschinski Sineması'na girmemiz önceden tembihlendiği halde unutmuşuz, girmedik. Başka bir gittiğimize kaldı. Buradaki bir smart shop'tan lolipop aldık! Smart shop kafa yapıcı maddelerin satıldığı dükkanlar. Hafif uyuşturucu türlerini buradan atıyorlar. Coffee shopların aksine burada birşey içemiyorsunuz, alıp gidiyorsunuz. Adamla kuzenin uzun mülakatları sonucu adam bize lolipop verdi. Haşhaşlı...

Oradan muhtelif yerlerde yürüdük. Açıkcası oralar nerelerdi bilmiyorum. Zaten bu yazıyı da google ve haritalar yardımı ile yazıyorum :) Nihayetinde Dam meydanına çıktık. Yine kanalların üzerinden yürüyerek bir bara gittik.

Burada test için 3 küçük bira isteyebiliyorsunuz. biz 3 kişi olduğumuzdan toplam 9 tane değişik küçük biramız oldu. Döndüre döndüre içtik. Sevdiklerimizi not ettik.

Sonra kanalın yanına atılmış masalardan birine oturduk. Bir bira da orada içtik. Bir milyon tane gay vardı, onları izledik. Bir ara yanımızdan beerbike diye birşey geçti. 22 kişilik bir bisiklet. Ya da tekerlekli masa diyelim. Amcalar bir yandan içip bir yandan pedal çeviriyorlar. Ve hatta şarkı söylüyorlar.

Ben barda tuvalete girmeyi unuttuğum için alışveriş merkezinde tuvalet aradık. O arada mango, lacoste gibi markaların fiyatlarına baktık. TR ile aynı. Teyzemle buluştuk. Dam civarında bir Arjantin Restaurantı bulup oturduk, bir yemek yedik. Yine dolana dolana döndük, tramvaya.

Yukarıda dediğim gibi daha fazla gezmek istemedi bizim yerliler. Tramvaya bindik, bir baktım yan koltukta üniversiteden arkadaş... Naber nedir vs vs konuşurken, bak dedi kimler var. Başka tanıdıklar... Komik oldu. Amsterdam cidden küçük yermiş.

Akşam evde maç özeti, bira, haşhaşlı çay derken ben sızdım gittim tabi . Sabahın 6.30'unda kalkıp, tam 1 saatte anca bu yazıyı yazdım.

Pazartesi, Mayıs 10, 2010

Soru

2 arabamız var, eşimle aynı yerde çalışıyoruz, evimiz işe 25 km, işe tek araba ile gidip geliyoruz...

İşyerinde hastalanınca arabayı alıp eve gidemiyorum çünkü iş yerinde tek arabamız var. Ben o arabayı alırsam kocam eve dönemiyor. Taksiye atlayıp gidemiyorum çünkü muhtemelen bi asgari ücret tutar. (tamam abarttım ama bi 50'si kesin var)

Buna mukabil evin önünde yatan bir araba var.

Ancak 2 araba ile işe gidip - gelinemeyecek ya da gerektiğinde taksi ile eve dönülemeyecek uzaklıkta bir evimiz var.

2 arabamız var ama cumartesi günü ben bi yerlere kocam bi yerlere giderse birbirimizi bir yerlere bırakıp almamız gerekiyor çünkü sonra şehirde iki araba başımıza dert oluyor.

2 arabamız, 1 evimiz var ama cumartesi günü saat 10.00'da şehirde olmamız gerekiyorsa tüm gün bir daha eve dönemeyeceğimizi biliyoruz. Git-gel, zaman ve benzin konularından dolayı... Bu yüzden akşam giyeceğimiz kıyafetlerimizi yanımıza alıp annemlerin evine uğrayıp kostüm değiştirmemiz gerekiyor çoğu zaman.

Ya da 2 arabamız ve bir evimiz var ama iş çıkışından 3 saat sonra bir yerlere gideceksek, dışarda yemek yiyip alışveriş merkezlerinde oyalanıp gideceğimiz yere takım elbiseler ile gitmek zorunda kalıyoruz. Evimizde sebzemizi yiyip kıyafetlerimizi değiştirip gideceğimiz yere gidemiyoruz.

Acaba hangisini yapsak?

a. Arabalardan birini sat.
b. Evi sat
c. Şehir merkezinde bir ev al.
d. hepsi...


eXTReMe Tracker