Rahmetli dedem, ona gelen milyonlarca eşantiyon ajandayı daha ortaokuldan itibaren bize vermeye başlamıştı. Sorun şu ki, ortaokuldasın, ne kadar ihtiyacın olabilir ki ajandaya. Her sene başında bende de, ablamda da bu sıkıntı. Şimdi ben bu defteri ne yapayım?
Günlük yapayım dersin, olmaz! cicili bicili günlükler var, üstelik kenarı kilitli. Bu ajanda günlük olursa özel yaşamımı akşamları ablamdan ya da annemden dinleyebilirim. Okul defteri desen, o da olmaz. Zira o dönemki moda, delikli kağıtlara yazıp onları klasörlemek. Daha yeni bitmiş Meteksan defteri, harita metod devri... E ne olcak bu defter?
Ne yazacağım stresinden bunalıp “masraflarımı yazayım bari” dediğimi de hatırlıyorum. Hayır, o zaman aldığım harçlık, şimdi aldığım maaşın yanında servetti ama yine de, ne alacaksın da ne harcayacaksın. Kantinden bi kaşarlı tost, 125 lira. Öğlen bi hamburger, 175 lira. Bitti gitti, bu kadar...
Lisede biraz daha kolaylaştı iş. Okulda kilitli dolaplar ve benim deli gibi aşık olma potansiyelim vardı. Aşık mı oldum, çat aldım dolaptan o seneki ajandayı, yazdım şiirleri... Bi sarı kaplı ajandam var, hala durur evde. Defter niyetine kullanıldı o dönem o ajandalar... E tabi insan her gün bi şiir yazacam diye sınırlayamıyor kendini, sanat bu...
Bi tane siyah kaplı ajandam vardı, onu da Beşiktaşa yakıştırdım, Pazar günlerine maç sonuçlarını, kadroyu vs yazdım. Ama diğer günler boş tabi... O da manasız bir çalışmaydı...
O zamanların alışkanlığı, her sene üşenmeden ajanda alırım kendime. Bir de özenli alırım ki hiç sormayın. Bu büyük, bunun her sayfasından birden çok gün var, sayfa kalitesi iyi değil, devlet memuru ajandasına benziyor, kapağında kedi resmi var, bu emekli sandığından eşantiyon gelmiş gibi... Bir türlü beğenemem... Özenle zar zor alırım ama...
Önümde laptop, cebimde telefon, toplantılar için ayrı bir defter, yapacak işlerimi yazmak üzere bambaşka bir defter... Söylesenize ben ne yapacağım bu seneki ajandayı??