Önce “Şebnem gel” dediler, sonra “yok, acele etme” dediler... Çok acele etmeyerek ama yine de biraz sallanarak gittim dedemlerin evine. Annem kapıdan girer girmez “Nerde kaldın” dedi. Sesinin tonu korkuttu beni. Azar ya da merak yoktu sesinde, destek olmakta geciktiğim için soruyordu..
Dedemin yanına girdim... Ateş çok yüksek, tansiyon bir o kadar düşük. Adam yalvarıyor beni hastaneye götürün diye. Ama hastanede ne yapacaklar ki... Daha Pazar gecesi hastanedeydik, orada oksijenle serumla falan rahatlıyor ama yine de çözüm yok.
Dedem helalleşmeye başlayınca, dayanamıyorum, Acil Servisi arıyorum. 84 yaşında solunum yetmezliği olduğunu duyunca “hemen ambulans gönderiyoruz” diyorlar. Ben de hemen aşağıya iniyorum. Güvenlik, kapıcı hepsine haber veriyorum. Adam lazım... Sedyeye taşıyabilmek lazım dedemi, sedyeyi aşağı indirmek lazım.
O ambulansın arkasına annemle ben de önüne geçiyoruz. “Merak etmeyin, sarsmadan yavaş yavaş götürecem” diyor. 120’le sirenler eşliğinde gidiyoruz. Yol vermeyen arabalara küfrediyoruz hep beraber. Radyo açık... Bir türkü çalıyor... Şoför rahat ne de olsa, onun bitanecik dedesi değil ki arkadaki..
Annem Acil’in ustası olmuş, ben aval aval bakınırken o bir sedye kapıyor. Bundan sonrasında ben de tecrübeliyim aslında geçen Pazar gününden.
Sonra bekleyiş başlıyor. Doktorun odasının önünde beklerken içerdeki odayı görüyorum. Oraya girmek yasak. İçerde bir hastaya kalp masajı yapıyorlar, yapıyorlar, sonra vazgeçiyorlar... Kolundaki serumu çıkartıyorlar. Öldü... Ben biliyorum, dışarda bekleyen ailesi bilmiyor. Bir süre daha söylemiyorlar. Söylediklerinde de çığlıklar içimi acıtıyor. Annesi bayılıyor, hepimiz izliyoruz...
Oğlunu sedyede taşıyan bir adam var. Koca sedye taşınmıyor tek başına, bir o duvara vuruyorlar bir bu duvara. Annem “bak işte o gece ben de böyle tek başımaydım, herkes baktı, bi Allahın Kulu yardım etmedi” diyor. O anda ayılıyorum, sahi ben de bakıyorum adama. Hemen koşup tutuyorum sedyenin ucundan, götürüyoruz tahlile. Ve anlıyorum yardım etmeyen insanları. Hepimiz o kadar bakar körüz ki orda..
Dedemin başında beklerken bir hasta yakını geliyor yanıma, sizin röntgen çıkmış, az önce okudular adınızı diyorlar. Sabaha kadar acildeyiz nasılsa, acele etmiyorum. Tamam çok sağolun diyorum, adam anlıyor yorgunluğumu, getirivereyim istersen diyor. Şaşırıyorum, öyle bir yer ki SSK acil, bu kadar yardımseverlik beklemiyorum. Röntgen çeken arkadaş da beni bir yerde görüyor, gelip konuşuyor. Dedemi soruyor... Dünya tatlısı bir hemşiremiz var, ama Doktoru her an boğabilirim zira beni geçtim anneme sürekli “şunu ver, getir onu buraya” gibi cümlelerle konuşuyor.
Annemi orada bir başına bırakıp çıkıyorum sonra, dedemin işleri bitip de gözlem için sabaha kadar tutacaklarını öğrenince. Buruk içim çok..
Son 4 günde 2 gece geçirdim acilde... Yorgunum, garibim, çaresizim...