<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Cuma, Ocak 20, 2006

kendini satmak

2001 senesi mezun olmuşum ama iş nerde? Kriz sonrası... Herkes kamu kurumlarının sınavına çalışıyor, e haliyle ben de. Ama istemiyorum artık hukuk, muhasebe vs çalışmak. İşe gitmek istiyorum artık. Yetenekliyim bence, beceririm işi, çalışmayı severim diye düşünüyorum.

Ve beklenmedik bir zamanda bir yerden teklif alıyorum tanıdık vasıtası ile. "İlk aylar asgari ücret, sonrasına bakarız". Aman diyorum ne önemi var, çalışırım ben. Çalışıyorum da. Hem de çok severek, çok isteyerek. 3 ay sonra kadrodayım, başladığımın 3 katı ücretle. Sonra vadem doluyor o şirkette.

Başka bir yerle iş görüşmesi. Ben bol bol ukalalık yapıyorum, güvenim tam kendime ve çalışmayı çok seviyorum. Sabah 6'da kalkmak da koymuyor bana, 2 günde bir İstanbula gitmek de. Önemli olan üretmek benim için. Tatmin... Başarmak...Takdir görmek...

Ve o dönemde ücret önemli değil, bunları sağlamak daha önemli. Çok havalıyım sormayın. Oooo hem de tam kokoşluğuma uygun bir iş, takımla falan gidiyorum işe. Bilkentte bir plaza insanı oluyorum ben. Genç, başarılı sanıyorum kendimi.

Bilkentte plaza insanı olmak önce ekonomik olarak sarsıyor beni. Ama öyle anlamıştım ben okulda. İşletmeci olacaktık biz. Şıkır şıkır giyinecek, lüks cafelerde somonlu fettucini yiyecek, başarılı olacak, iş bağlayacaktık biz. Öyle hayal ettik.

Hayaller bir yere kadar tutuyor, ama bir yer eksik kalmış. Yönetici figürü! Karabasan gibi bir adam giriyor hayatıma. Ayaklarım geri geri gitmeye başlıyor önce. Sonra mesai saatlerim kısalıyor sabah 6 aksam 8 çalışırdım ben zevkle. sabah 9 akşam 6'ya çekiyorum saatleri. Sonra mesai saatlerinde verimlilik bitiyor. Adam içimde ne varsa alıp götürüyor. Başarılı hissetmiyorum artık. 25 YTL'lik fişler için hesap veriyorum. Milletin önünde fırça yiyorum. Takdir yok, ilgi yok, sahiplenme yok. Yavaş yavaş bitiyor içimde herşey.

Sadece gidip gelmeye başlıyorum işe. Yıpranmamaya çalışıyorum, yıpranıyorum.

Beceremiyorum, bunalıyorum, gitmek istiyorum, çok borcum var, çalışıyorum.

Sanırım ben hergün kendimi satıyorum.

14 Yorum:

Anonymous Adsız der ki...

Evet sadece sen değil senin gibi bir çok kişi vardır sanıyorum. İş konusunda mutsuz olan ve arayış içinde olan. Ama maalesef ciğeri beş para etmez, kartvizitinde müdür yazan insanlık dışı davranışlar sergileyen mahlukatlara boyun eğmek durumunda kalıyoruz. Maalesef Türkiyemizin şartları bunu gerektiriyor.

1/20/2006 02:20:00 ÖS  
Anonymous Adsız der ki...

destin
yalnız değilsin bu konuda inan,bi işe başlıyosun ama onu iş gibi görmeyip hobiymiş gibi eğlenerek ve fedakarlık yaparak kendi işinmiş gibi çalışıyosun çalışıyosun derken düzen değişmesi yüzünden hiç aklına mantığına yatmayan ve üstelik bu mantığa şiddetle karşı çıkan bir nevi memur zihniyetine dönüveriyo işin :( veyeni mutluluklar istiyosun, kendine ve bulunduğun ortama faydalı olmak için bide elimizi kolumuzu bağlayan kredi borçlarımız olmasa :((

1/20/2006 05:13:00 ÖS  
Blogger Unknown der ki...

Biliyor musun biz iletişimcileri fahişelere benzetirler. Olacaksan en kalitelisinden olacaksın derler. Herkesle düşüp kalkmayacaksın, pahalı ama temiz çalışacaksın. Kendini iyi pazarlayacak, müşteri ne derse yapacaksın. Aslında haksız sayılmazlar. Kapitalist sistemin hizmetkarları olan bizler ne yazıktır ki emeğimizle birlikte ruhumuzu da satarak para kazanmak zorunda kalırız çoğu zaman. Çünkü karşımızdaki de insandır nihayetinde. Etten, kemikten ve egodan ibaret... Bu sebepledir yöneticilerin kendini bilmez tavırları, bu sebepledir her fırsatta herkesin birbirini ezmeye çalışması. Sadece kimimiz fazla insan, kimimiz fazla... Sorgulamamak gerek. Sormamak gerek. Bilinmesi ve hatırlanması gereken tek bir şey var. İş, hayatımızın amacı değil, aracıdır. Bizler hayatımızı sürdürebilmek için işten faydalanırız. İş bizden faydalanmaya başladığındaysa kapitalist alışkanlıklar.. Sömürür, yer bitirir. İyisi mi şimdi güzel bir uykuya dalalım seninle. Gözlerimizi iş saatlerinde kapayıp, iş saatleri dışında güzel düşlere uyanabilmek için.

1/20/2006 07:49:00 ÖS  
Blogger Yazarken Eğlenen Adam der ki...

Ben bu filmi gördüm mü..? Evet evet gördüm, yani tıpa tıp aynı olmasada tema aynı tema. İstanbulda 4. Leventte geçiyordu, kahraman şöyle iyi eğitimli, tam metropol çocuğu, ortamın adamı, hafif rahatsız, bankalara borcu olan ve çok çalışan ama riski göze alıp "Hade Lenn" diyebilen biriydi..? "Mutsuz olup iş sahibi olacağıma, mutlu olup işsiz olurum daha iyi" diyordu filmde..? Esas oğlan kim miydi..?

Tahmin et...
;)

1/21/2006 12:07:00 ÖÖ  
Anonymous Adsız der ki...

Herkesin calisma sebebi farkli ama herkes ihtiyac duydugu birsey icin calisiyor. Evet bu birsey bizim hayatimizi duzenliyor, kimi gunler moralimiz yukseliyor , kimi zaman para kazanip hayat standardimizi yukseltiyoruz , kimi zamanda birseyleri basarip kendimizle gurur duyuyoruz.
Sebep ne olursa olsun, ister isi sev, ister isine asik ol ama herkesin aradigi para. Faturalarin odenmesi icin para, birseyler almak icin para, dogmus veya dogmamis cocuklarimiza daha iyi bir gelecek icin gereken para ...
Bir sirket personelini mutlu etmek icin ortalama uzerinde maas vermeliymis.
Senin basinda sana hesap soran kisi ancak bir yonetici olabilir, hayati boyunca lider olamiyacaktir. Bu tur kucuk hesap yapan insanlarin pesinde basari icin mucadele etmeyecektir kimse. Ama gercek bir liderle calisir, senin degerini anlarsa iste o zaman tekrar 6-9 calisirsin. O yuzden her zaman dedigim gibi, Allah hayatinda iyi insanlari, degerini ve kiymetini anlayan kisilerle tanismayi kismet etsin....

1/23/2006 12:08:00 ÖÖ  
Anonymous Adsız der ki...

yorum yazan arkadaşlar arasında sanırım kızımızla beraber çalışmış olan yok, ben çalıştım ve onun gözlerinin aşık olduğu zamanlardan daha fazla çalışlırken parladığını biliyorum. ben iş yapma disiplini, isteği, özverisi konusunda şebnemin üstüne bilmiyorum. Valla en can sıkıcı işler bile onunla birlikte yapılırken dünyanın en önemli, en güzel işi olur. beraber çalıştığı insanları çok güzel organize ve motive eder. demen o ki aslında şimdi kızımızın canını sıkan kişinin olduğu yerde asıl olması gereken kişi şebnemdir ve bir gün olacaktır da (henüz biraz erken).
açıkcası iş konusunda canının sıkkın olduğunu biliyordum ama bu kadar da kötü olduğunu tahmin etmiyordum.
ya lütfen bu kişinin seni işinden bu kadar soğutmasına izin verme. başakalarının önünde ettiği laflar da lütfen canını sıkmasın, o başkaları seni de onu da biliyo. aslansın kaplansın, sen ki sabah 6 da kalmaya gocunmuyosan bi adamın ettiği lafa mı gocunacaksın. güçlüsün biliyosun nolur böle tiplere pabuç bırakma, bunun mu üstesinden gelemiyeceksin. ya bütün bu lafları sadece gaz vermek için söylemiyorum. kendim içinde sölüyorum. biliyosun ben öle çok bi çalışma meraklısı bi tip değilim ama ne zaman işten bunalsam şikayet edicek olsam kendi kendime "bak şebneme bakta örnek al" diyorum. sen de bırakırsan ben kimi örnek alıcam söler misin?
yazdıklarımı tekrar bi okuyunca biraz uzun ve kopuk kopuk oldukalrını fark ettim ama napalım bu sefer de böle olsun. En güzel günler sizlerin oldun.
lili

1/23/2006 09:25:00 ÖS  
Blogger Wanna Run der ki...

Gece, bazen söylemek istediklerimi ne güzel anlatıyorsun. İşten bıkmışlığımla sürekli sığındığım yorgunluğum elimi kolumu bağlarken sen benim, bizim, onların, şunların yaşadığı sorunu "duygusal tacizi" sade bir dille içimize işletiyorsun... Ne güzel anlatmışsın seni, beni, bizi... Ben de her gün kendimi, okuduğum okulu, akademik ve profesyonel başarılarımı saklayarak, düşük profil sergileyip kazları ürkütmemeye çalışırken ne kadar ihanet ettiğimi hatırladım kendime, bir kez daha. Daha da yazmak isterdim ama yarın hak etmediği halde müdür koltuğuna oturmuş bir adamın online oyun sitelerinden fırsat buldukça söylediği lafları absorbe etmeye çalışarak işimi yapacağım için bugünden bezginim. Yazamıyorum. Ama bir ara biraz genel ahlaka aykırı da olsa müdürler ile ilgili bir fıkrayı paylaşmayı çok isterim senle :) Eline sağlık...

1/23/2006 11:24:00 ÖS  
Anonymous Adsız der ki...

şeb?? ne oldu sana??
tanıyorum seni sen gereksiz birinee kızıp çok sevdiğin işinden kaytaracak biri değilsin. belki herşey üst üste gelip şevkini kırdı ama eminim her işi mükemmel yapmaya devam ediyorsun.senin kadar yoğun çalışıyorsa insan, bazen olayın dışına çıkıp kendine dışardan bakmalı çünkü ipin ucunu kaçırıp olayı kendini hırpalama boyutuna getirme ihtimali yüksek. şefine kızmanda senin sebebin olsun:) dinlen biraz ihtiyacın var buna. hatta atla otobüse gel yanıma :)) biraz zaman geçsin hele uyanırsın yine güneşten önce koşarsın işine. huylu huyundan vazgeçmez
ne geldi aklıma birden hani marketing dersi için hazırladığımız bir süper online projesi vardı ve ilhamların evinde sabahlamıştık. hani benim çoook ama çoook uykum gelmişti "bir saatcik bari uyuyalım nolurr" diye yalvarıyordum :)) ilham zaten allahlıktı :)) (heheh onu da unutmayalım en iyi arkadaşın ;) )sizse habire yazıyordunuz setle. o zaman kendimden çok utanmıştım benim nasıl uykum gelir diye:)) sizdeki çalışma şevki yüzüme bir tokat gibi vurmuştu (burda biraz abarttım hani seni övmek için :)) yani demem o ki senin içinde var çalışmak duygusu kaytaramazsın:)
çok öpüyorum seni şekerim iyi ol.

1/23/2006 11:48:00 ÖS  
Blogger Gece der ki...

destek olan tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim.

Çağrı beyler müstakbel yöneticim ya da ortağım. Kendisi ile uzun vadeli görüşmelerimiz devam ediyor. Ama bilemedim bu yorumdan sonra :P

Atonica, maalesef ben işsiz ama mutlu olabilecek bir insan değilim. İşimi seviyorum, çalışmayı seviyorum. Evde oturarak, "potansiyelimi kullanmayarak" mutlu olamam. Ve kredi borclarımı ödeyemezsem de mutlu olamam. Çalışmak sadece zevk değil artık zorunluluk. Belki işin tadını kaçıran da budur, bilmiyorum.

Anonim, amin :)

lili, biri ile iş görüşmesi yaparsam, senin yorumunu okutacam referans olarak, çok sağol :)

Wanna, anlatsana fıkrayı, merak ettim şimdi.

Nesrinim, öptüm seni. O ödevde uyuduğun belli, şirketin adını bile yanlış yazmışsın :)

1/24/2006 09:18:00 ÖÖ  
Anonymous Adsız der ki...

Sanirim 3. sü bahsedilen fikra :

Yönetim dersleri 1:
>
>Bir gün bir tavşan, ağaç dalında boş boş oturan
baykuşa sordu:
>
>-Senin gibi bütün gün boş boş oturabilir miyim?
>
>-Tabii, neden olmasın.
>
>Tavşan da öyle yaptı. Birdenbire bir kaplan ortaya
çıktı ve tavşanı
>yedi!
>
>Boş boş oturmak için çok çok yüksekte oturuyor
olmanız gerek...
>
>
>
>Yönetim dersleri 2:
>
>Hindi: Şu ağacın en üst dalına çıkmak istiyorum ama
hiç gücüm yok...
>
>İnek: Neden benim dışkımdan biraz yemiyorsun? Onlar
besin deposudur.
>
>Hindi bir parça dışkı yedi ve gerçekten bunun İlk
dallara ulaşacak
kadar
>enerji verdiğini farketti. Ertesi gün biraz daha yedi
ve ikinci dala
>ulaştı. Birkaç gün sonra ağacın en üstüne çıkmayı
başardı.
>
>Aniden bir çiftçi ağacın tepesindeki hindiyi farketti
ve onu vurdu.
>
>Bok yemek sizi en üste çıkartabilir.
>
>Ama orda kalmanızı sağlayamaz...
>
>
>
>Yönetim dersleri 3:
>
>Vücut ilk kez bina edildiğinde hangi organın müdür
olacağı tartışması
>başlamış. Beyin, vücudun bütün işlevlerinin kendisine
bağlı olduğunu,
o
>olmazsa vücudun yaşayamayacağını söylemiş. Ağız,
yemek yemezse vücudun
>açlıktan öleceğini söylemiş. Eller, dışarıdaki bütün
işi yapanın
kendisi
>olduğunu söylemiş. Birden Göt ortaya atlamış ve
müdürün o olması
>gerektiğini söylemiş. Bütün organlar ona gülmüş. Buna
kızan göt
>faaliyetlerini durdurmuş. Bir gün, iki gün derken
organlar artık
>dayanamamışlar. Ve göt müdür olmuş.
>
>Müdür olmak için beyne sahip olmanız gerekmiyor.
Herhangi bir göt bunu
>yapabilir.
>
>
>
>Yönetim dersleri 4:
>
>Küçük bir kuş kışı geçirmek üzere güneye gidiyordu.
Hava çok soğuktu
ve
>kuş donarak yere düştü.
>
>Yerde öylece yatarken bir inek geldi ve üzerine bir
parça dışkı
bıraktı.
>Donmak üzere olan kuş dışkının sıcaklığıyla ısındı.
Çok mutlu oldu,
neşe
>içinde şarkı söylemeye başladı.
>
>Ordan geçmekte olan bir kedi kuşun sesini duydu. Onun
nerde olduğunu
>keşfetmekte geçikmedi. Kuşu dışkıdan sıyırdı ve yedi!
>
>1. Üzerinize bok atan herkes düşmanınız değildir!
>
>2. Sizi boktan kurtaran herkes dostunuz değildir!
>
>3. Bokun içine düştüyseniz çenenizi kapalı tutun!

1/24/2006 10:02:00 ÖÖ  
Blogger thay der ki...

sıkılan insan ne yapar diye yazacaktım. vazgeçtim. benim gibi olanlar var mı diye bakmaya başladım. evet aslında çoook var benlerden. çok dandik bir yerde müdür oldugunu söyleyen bir adamla karsılaştım. inanamadım tabi..nasıl bir müdür bu işleri yapar, bu kadar boş iş yapmak için vakti olur vs. açıklamasını yaptı.tüm sorularıma vediği cevap müdür olduğu idi..

evet o fıkrayı ben de biliyorum kiyönetici davranışlarını inceleyen birisi olarak bunu bilmem gerekiyordu. o günden sonra bütün g.tleri müdür yapmaya karar verirler.

çalışılmakta olan bir tez var okul müdürlerinin davranışlarına hormonlarının etkisi üzerine..müdürlerden kan alınıyor ve davranışları inceleniyor. sonuçtan sizleri haberdar ederim..

1/24/2006 02:53:00 ÖS  
Blogger Wanna Run der ki...

:) Fıkrayı ben anlatamadan yazmışsınız ama:) Efendim, 3 numaralı fıkra idi. Yalnız tabii fıkrayı abimden dinleyince şöyle el kol hareketleriyle, organların her birini yaşıyormuş gibi abartarak anlatışı ile çoook gülmüştüm. Sonunu da " o günden sonra bütün g.tler müdür olmuş" diye bağlamıştı:) Şimdi profesyonelliği, profesyonel nezaketi ve oturup kalkmayı bilmeyen, o ya da bu kişinin tanıdığı olduğu için ve sırf yalakalığını rahat sürdürsün diye o koltuğa oturmuş müdürlere bakınca bunu düşünüp gülüyorum. Çok sevimli müdürlerle de çalıştım. Ama sanırım sürekli birşeyleri birşeylerle telafi etmen gerekiyor. 5'i bir arada olmuyor:( Sonra iş benim gibi çok sevdiğim şeyleri bile savsaklayarak yapıp "hah işte, bana adam gibi davranmazsa bu kanal ben de onlara yeteneklerimi sunmam" deme noktasına gelip, geçici bir tatminle mutlu olmaya çalışmaya kalıyor.

1/25/2006 02:28:00 ÖS  
Blogger Ufuk Ilter der ki...

Bi ara bi kitap vardı.. Patronunuzu nasıl yönetirsiniz diye.. En önemlisi o.. Aşağıdan yukarıya doğru yönetmek.. Zor iş aslında ama.. Hayal kırıklığı yaşamaya gerek yok.. Bi de o gıcık insan senin altında çalışıyo olsaydı? Daha da kötü.. İşten çıkartamazsın, senin altın sinir olursun :)

2/20/2006 09:05:00 ÖS  
Anonymous Adsız der ki...

Öncelikle bloğunuz çok güzel. Yazınıza katılmamak elde değil. Gerçekten bende aynı sizin gibi hissediyorum. Biraz olsun gülmek isterseniz bloğuma beklerim www.blogcu.com/bluetigar veya http://bluetigar.tr.cx linklerinden bloğuma ulaşabilirsiniz. Ne diyeyim Allah kurtarsın hepimizi...Ben yönetici olursam birgün kesinlikle böyle olmamaya çalışacağım...

6/16/2006 11:55:00 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Ana Sayfa



eXTReMe Tracker