Çok geç değil saat. Ama sabah 7'de başladım mesaiye, yoruldum. Yalnızım şirkette, gönlümce bağırıyor Şebnem Ferah. Söndürdüm tüm ışıkları, sadece küçük masam lambam açık. Ankaranın ışıklarını görüyorum. Aşağı yukarı şöyle bir durumdayım, ama masam daha derli toplu, bir de müşterilerimin hepsi evlerinde keyiflerindeler, o yüzden kulağımda telefon yok. Yalnızım, yapayalnızım.
Yine başladı baş ağrım. Bütün gün rahat bırakmadı ki zaten. Baş ağrım ile Şebnem Ferah çığlıkları arasındaki korelasyon aklıma geliyor. Ama ilgisi yok, benim sadece burnum eğri!
Geçen sene bir zamanlar... Bir ağrı yapıştı başıma kaldı. Internet kazan ben kepçe, ağrının olası sebeplerine bakıyorum. Ve sonunda yine teşhisimi kendim koydum:
gerilim tipi baş ağrısı (yani "stresstendir canım, bi ilaç al geçer"). Ben koydum teşhisi ama ağrı geçmek bilmiyor ki. Eyvah dedim, yanlış teşhis. Zaten pimpirikliyim. "Yoook yoook, var birşey beynimde" diyorum. Saçlarımı boyatma zamanım gelmiş, ama şimdi beynimde bir şey olur da kestirmek zorunda kalırsam daha çok üzülürüm diye boyatmıyorum.
Neyse, sonuçta tuttum doktorun yolunu. Ben anlattım ağrımı, o muayene etti beni. Teşhisimi doğruladı ama emin olmak için beyin bişeysi istedi. Başka bir sıkıntı olmasın diye. Ama sanki kadın bunu dememiş, "2 güne kalmaz ölürsün, kesin beyin tümörü var" demiş gibi
endişeliyim.
Çekildi filmim nihayet, doktorum baktı, baktı. "Evet, bir sıkıntı yok, gerilimden oluyor, ha bir de burnun eğri." Ben bu şokla, soramadım doktor hanıma, bunun başımın ağrısına etkisi var mıdır diye.
O sırada tek aklıma gelen ise: "Haydaaa, en beğenilen yerimiz olan burnumuza doktor raporu ile eğri de dendi ya! Eh,bari gidip saçımı boyatayım. "