<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Salı, Haziran 27, 2006

ara: akıl fikir

"Unutma Beniiiii"

Bu sabah arabamı park edip bi yerlere gittim, döndüğümde kitli bıraktığımı sandığım oğlumu anahtar kontakta çalışır vaziyette buldum.

Ben kesin ilerde parkta çocuğumu unutur eve dönerim.

Pazartesi, Haziran 26, 2006

Görgüsüzün biri

görgüsüzler ok atmaya gitmişler, yetinmemiş çekerken foto çektirmişler, yetinmemiş MSN resmi yapmışlar :)

Dışı seni yakar içi beni

Cuma, Haziran 23, 2006

Gülünce gözlerinin içi gülüyor

Gülünce gözlerinin içi gülüyor
Kendimi senden alamıyorum
Bilmem bakışların neler söylüyor
Cesaretim yok ki soramıyorum


takıldı dilime sabah sabah,neşeden türk sanat müziği söylenir mi bilmiyorum. Ben besteden çok sözlere takıldığıma göre, söylenir. Peki rüyada birini görüp sabah aşık olarak uyanılır mı? Bu sonuncusu da olur galiba, zira bana sık sık oluyor.

Yine aşık oldum ben, akşama kadar geçer endişelenecek bi durum yok.

Perşembe, Haziran 22, 2006

Kokoşum ben

Sardırdım ya bisiklete. Ama narin manikürlü ellerim de var benim. Elcağızlarım nasır olacak diye karalar bağladı beni. Elcik de sert, kıpkırmızı oluyor ellerim. E tabi bu durumda bi eldiven edinecez. Aman kaskıma uysun, bisikletimin rengine gitsin falan derken gezmedik spor mağazası bırakmadim.

En son bi mağazaya girdim. Eldiven istedim. Çocuk beni baştan aşağıya süzdü. Ben güzelliğimden olduğunu sandığım için bi havalandım tabi, ama baktım süzme işi bitmiyor, ben de çocuğa baktım en sonunda. Gözlerinde anlamsız bir ifade hangi sporu yaptığımı düşünüyormuş meğer bizimki. Fönlü saç, kumaş pantalon, kırmızı oje ile spor mağazasına gittiğim için yakıştıramadı herhalde, ”Bu 100 kiloluk kadın nasıl spor yapıyordur ki” bakışı olduğunu sanmıyorum!

En sonunda çocukcağız dile geldi ve ”fitness için mi?” dedi. Uzun uzun ”ben bisiklet aldım, onun için, çoook güzel, kırmızı hem, 21 fites...” diye açıklamaya başlayacaktım ki, çocukluğun lüzumu yok dedim, kısa bir evet cevabı verdim.

En sonunda siyah bi eldiven buldum. Elime geçirdim. Ojeli uzun tırnaklar ve fitness eldiveni.. Çocuk ne yapsın, ”e spor bi tarzla daha iyi duruyo tabi, kıyafet falan tamamlıyo” dedi. Anladı kokoşun önde gideni olduğumu..

Kokoşum işte ne yapayım.. Her zaman her yerde…

Salı, Haziran 20, 2006

Spor hayatım sona erdi

Hayatı boyunca spor yapmamış bir insanım ben. En büyük sporsal aktivitem yürüyüş. Onun da ”parkurda dön babam dönünü” sevmem. Benim sevdiğim yürüyüş, amacı belli olan yürüyüş türü. Yani vasıta kullanmak yerine yürüyüş. Ya da en güzeli alışveriş yürüyüşü :)

Bisiklete de hiç spor gibi bakmadım. Aman pedal çevireyim derdim olmadı. Yol müsaitse salıyorum bisikleti, o kendi gidiyor zaten, ben rüzgar sesi, kuştu, ağaçtı bakınıyorum.

(Konuyu dağıtacak ek bilgi: Geçen hafta sonu eymire gittim ilk kez bisiklete binmek için. İyi haber, uzmanlar doğru söylüyor, kaç sene geçerse geçsin unutulmuyor bu meret. Kötü haber, hala gidonu bırakıp el çırpamıyorum. Çocukluğumuzda vardı böyle bişey. Gidonu bırakıp kim en çok el çırpacak oyunu oynardık. Ben hep yenilirdim. Bu sefer yarışacak kimse yoktu tabi. Bi de garip geldi kazık kadar kadının bisiklet üstünde el çırpması, deneyemedim. Ama bisiklet üzerindeki duruşumdan anladım ki, yine olsa yine çırpamam. Olsun, hem ne gerek var el çırpmaya, kafam kırmasam yeter bana.)

Neyse, bisikletle eymirde dolaşırken biri durdurdu beni. O da bisikletli. 2 dakka muhabbet ettik, ”seleyi yükselt” falan gibi tavsiyeler veriyor. Ben de bulmuşum bisiklet profesörü ağzım açık dinliyorum. ”Ay çok teşkür ederim, cidden ya...” falan gibi sözlerle adamı destekliyorum. En son ayrılırken, ”ha bu arada, bisiklet göbek eritmez” dedi! O an cadı ruhum henüz uyanmamıştı. Saf saf ”yok ben spor sevmem, aktivite olsun diye biniyorum ben, hoşuma gidiyo, kem küm” falan dedim. Ulen sana ne benim göbeğimden. Hala durup durup bakıyorum, niye özellikle göbeğime laf etti diye. Hayır zayıflatmaz dese o kadar alınmayacam... Var bi patavatsızlık herifte dedim önemsemedim. Ama yine de spor yapmam lazım sanırım, mekik çekeyim bari...

Dün yine aldım bisikletimi, doğru beytepe... Nasıl havalıyım! Kask başımda, terlemeye karşı pek bi özellikli olan bi şey altımda, gözümde gözlük, sırtımda çanta takılıyorum. Gören de sanıyor ki ben şehirden bisikletle geldim, takdir dolu bakışlar üzerimde... Hele güvenlik görevlisi de arkamdan ”hem de kızmış lan” dedi ki keyfim tam yerinde.

Oysa ben arabam ile bilkentten çıktım, beytepenin göbeğine park ettim, bisiklete bindim. Acıcık dolaştım, baktım yoruldum, ”amaaan termosa falan bi kahve koysaydım, şimdi şuralara serilir içerdim” diye geçirdim içimden.

Bu kadar uzağım işte spor olayına. Kahve ne ayol, su içilir böyle durumlarda. Dilin dışarı çıkmış, hala kahve diyorsun. Onu geçtim, araba ile varış noktasına gidip 2 tur atıp, serilsem diye kaytarma moduna geçiyorsun. Bi de başım döndü kondisyonsuzluktan. Böylece etti 2, benim gerçek anlamda spor yapmam lazım.

Bu niyetle sabah 6’da kalktım, yürüyüşümü yaptım. Tam 1 saat. Antalyada dünya kupasında da gazımı almışım, Pazar günü okçuluğa gidecem. Diyorum ki o zamana kadar bisikletle idare ederim, Pazar günü de ok atarım.

Bisikleti indirirken arabadan, elimi burktum sonra. Baktım kahve kupası bile tutamıyorum, en azından bir başka bahara kadar jübilemi yaptım, sporu bıraktım. Ne yapalım kısmet değilmiş, bi de alışmadık dötte don durmazmış.

Cumartesi, Haziran 17, 2006

Yüksek yüksek tepelereeee

Pek sevgili zuzuuuu'nun kınasını yaptık, yorgun argın eve döndüm. Ordaki şirket tayfasından erken davranıp bloga bi kina resmi koyayım dedim.



Bakınız Şebnem'in eli... İlk defa kına yakılıyor elime. Hemen yıkadım gerçi ama hafif bi turunculuk kaldı mı ne?

Dün cenaze, bugün düğün... Hayat böyle olmasa çekilmez bee...

Hayata dair iç burkan detaylar

Sözlükte bir başlık vardır, hayata dair iç burkan detaylar diye. Benim iç burkan detayım da bu işte:

Cenaze evinde yani babaannemlerdeyiz dün... Ortam sıkıntılı. Benim boğazım düğüm düğüm. Babaannemin dizinin dibine oturmuşum, "aman kızım amcan gitti siz yalnız bırakmayın beni, özlüyorum çok, gelin" diyor. Oysa o kadar nadir gidiyorum ki ona...

Eskiden, küçükken, alt alta sokaklarda otururken daha sık giderdik. Dedem de sağdı o zaman. Dolapta duran 2 şiseyi çıkarır acardı bize hemen. Mevsim kış ise babaannem süte türk kahvesi yapardı, onu içerdik. Dolaptan gazoz eksik olmazdı ama hiç. Dedem torunlarımın gazozları derdi. Siz geleceksiniz diye gazoz aldım size derdi.

Şimdi aylardır gitmiyorum Babaanneme, meğer o gazozlar bizi bekliyormuş hala...

Perşembe, Haziran 15, 2006

Çocuk yattım, yetişkin kalktım

Dün gece bisikletimi yatağımın kenarına park ettim, 7 yaşımda yaptığım gibi… Sabah uyanınca ilk onu görmek istedim… Çocuk gibiydim dün gece, pırpırdı içim…

Gecenin bir yarısı telefon çaldı, uyandım. Görmedim bisikletimi. O an tek düşündüğüm babama ne söyleyeceğimdi..

Çocuk yattım, yetişkin kalktım…

Amcam ölmüş…

Çarşamba, Haziran 14, 2006

Bisiklet Sevdası

Bisiklet sevdası hasıl oldu bende birden. Nerden nasıl geldi bilmiyorum. Hayır sportif bir insan da değilim… Muhtemelen "introduction to 2 teker" diye gördüğümden mevzuyu… Ama yine de karne hediyesi olarak bisiklet diye tutturmuş çocuklar gibiyim. Dün gece rüyamda sisler içinde bir bisiklet gördüm mesela.

E pinokyo alamayacağıma göre, ne alacam? Burası ayrı muamma. Bir iki forum okuyayım, sanal sanal dükkan gezeyim dedim, iyice karıştı kafam. Kadroymuş, jantmış, amortisörmüş falan derken bir bilinmezlik içinde buldum kendimi. Orası bi şekilde çözülecek.

Bir diğer muamma ise bisiklet ile pek hoş anılarımın olmaması. Normal insanlar öğrenirler bu mereti, zaman zaman düşerler, kolları bacakları sürtünür, hadi bazı afacanlarınki kırılır… Ne bileyim zincir atar, babana gidersin elinde sürüye sürüye bisikleti. Ya da bizim yazlıktaki gibi çakallar varsa onlara tamire götürürsün, karşılığında olmadık şeyler isterler. Lastik patlar, leğende hava kabarcıkları ile oynarsın, baban kızar “dur da tamir edelim” diye. Hele o pompa var ya, ne zaman ihtiyaç olsa kaybolur. Kesin karşı komşunun oğlu top şişirmek için almış geri getirmemiştir.

Benim en son bisiklet anım ise bisikletten düşüp kafayı gözü patlatıp, beyin travması geçirip, geçici hafıza kaybı geçirmem…

Bundan sonrada pek bir münasebetim olmadı zaten aletle. Ne zaman elime almaya kalksam, aman aman nidaları eşlik etti bana. Annemi kıracağıma kafamı kırarım, ki annemi kırarsam kafam zaten bisikletten düşüp kırılıyor düşüncesi ile kenara koydum, bir asırdır dokunmadım gidona.

Ama yine de kısmetse bu haftasonu bir başka kafayı gözü patlatma hikayesi ile aranızda olacağım… Bekleyiniz…

Edit: Resmi değiştirdim,aldım da bisikletimi, bu aşağıdakinin kırmızısı. Pek güzel... Evde binmesem annem daha az kızacaktı ama sanırım. Bi de kaskımı evde takmama neden bu kadar güldüler onu anlamadım.Değiştirdim resmi benim yakışıklı oğlumun beyazı bu

Salı, Haziran 13, 2006

Taciz

Müşteri ile toplantıya gidiyorum, karşımda iki erkek, biri zaten sabıkalı, diğeri ile yeni tanışıyorum. Toplantı normal seyrinde gidiyor…

İş yerine dönüyorum, ikisinden de ayrı ayrı e-mail gelmiş. İkisi de MSN adresimi istiyor. Sabıkalı olan bira borcum olduğunu söylüyor. Söylenerek onların senli benli e-maillerine sizli bizli cevap veriyorum.

”Merhabalar X Bey, şirkette mesajlaşma programları kullanmıyoruz ama iş ile ilgili konularda beni aşağıdaki numaralardan istediğiniz zaman arayabilirsiniz. Bira borcum bakidir, umarım en kısa zamanda projenin kutlama yemeğini yapar, orada tüm ekip olarak içkilerimizi içeriz”

Gelen cevap; ”Şebnemcim, sen boşver projeyi falan, kolay işler onlar, hallederiz...”

Nasıl halledeceğimiz belli. Ya sabır diyorum, gereken yerlere bilgi veriyorum. O gün Antalyaya gidiyorum...

10 gün mail kontrolü yok tabi, dün kontrol ediyorum mailleri. Bir dolu mail gelmiş bu amcadan. Forward mail şeklinde, to kısmında sadece ben varım. Buraya bile koyamayacağım, doğrudan cinsel içerikli resimler. (Vazgeçtim sadece örnek olması için 1 tanesini koyuyorum buraya )

Senelerdir “Abi Amerikada olsak var ya bi dava açacaksın kesin zenginsin, kadının biri Mcdonalds’da kahve dökmüş üzerine dava açmış zengin olmuş” lafını duyar, ulen ne geyik insanlar var derdim, anladım. Amerikada olsam şu anda bir cinsel taciz davasının davacısıydım. Şimdi bir devlet kurumundaki bu adama sesimi çıkarmıyorum, yazık!

Çarşamba, Haziran 07, 2006

Antalya'dan bildiriyorum

Yeni birşeyler yazmaya fırsatım olmayacak gibi, şirketteki arkadaşlara attığım maili copy-paste yapsam olur di mi?
----
İnanabiliyor musunuz Internetsiz tam 7. günüm bugün. İnsan bir tuhaf oluyor. Nerdeyse elime kağıdı kalemi alıp size mektup yazacaktım.

İçinizden biri daha "ohhh 10 gün Antalya'da tatil" derse vuracağım. Otelden sabah 7.30'da çıkıp sahaya geliyorum, en iyi ihtimal 20.00'da sahadan çıkıyorum. Durun daha bitmedi. 2 gece önce sahada sabahladım mesela. Tam 35 saat sahada çalıştım.

Neler yapıyorum? Genel olarak gelen kayıda gelen okçuların listesini kontrol etmek, onları yönlendirmek, akredisyonları yapmak ile geçti son 3 gün. Ama onun dışında kahve servisi yapmak, reklam panolarının vidasını sıkmak, ülke bayraklarını seçmek, sırt numaralarını ayarlamak, sahaya çizgi çekmek, hedef kağıdı takmak, traktör ile gezmek gibi başka başka işler de yapıyorum. Onlar daha zevkli tabi. "Hello Spain, where is your teaam captaiiin, Hey India Man, have a seat pleaseeee" falan gibi bağırıyorum ortalıkta. Akredisyon mu yapıyoruz, animasyon mu belli değil.

Asıl işim olan portal güncellemek mi? İnanılmaz yoğunduk ve Internette problem vardı (bkz: ilk paragraf). Bugünden sonra koyarım bişeyler.

Havuza girip girmediğimi merak edenler: 2 gün 6'da kalkıp girdim!
Yanıp yanmadığımı merak edenler, amele yanığı olmuştur belki bilmiyorum.
Otelin yemeklerini merak edenler: bilmem, pek sık gidemiyoruz ki yemeğe... Ama Antalya McDonalds fena diil.

Beni özlediğinizi biliyorum, ben de sizi özledim.


eXTReMe Tracker