<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Cuma, Mart 31, 2006

Tutulmuş güneş...

Birden birbirimizin gazına geldik güneş tutulması izlemeye Hacıbektaş'a gittik çarşamba günü. Oraya kadar gitmişken bir de Ürgüp-Göreme yapalım dedik. Pek de iyi ettik.

İnanılmaz bir şey güneş tutulması. Düşündükçe hala ürperiyor tüylerim...

Cumaaaa

Cuma günlerini o kadar seviyorum ki, sırf cuma günü ofiste olup yarin tatil diye mutlu olmayı kaçırmayayım diye raporlu raporlu işe gidiyorum. Sanırım deliyim.

Pazartesi, Mart 27, 2006

döneceksin diye söz ver

Yüksek Sadakat dinliyorum bu aralar. Çalışırken... Bomboş ofiste... Gecenin bi yarısından sonra.

"döneceksin diye söz ver" çalmaya başlıyor. Bir an gözümde canlanıyor... tek bir sahne... başımı kaldırıyorum yaptığım işten. Artık ağlayıp ağlamadığımdan bile emin olamıyorum. Elimle yokluyorum gözlerimi. Bazen ıslak oluyor, bazen kuru... Islak olmasına da kuru olmasına da şaşırıyorum.

Gözümün önünde tek bir sahne. Şarkı çalıyor. Gözümün önünde bir klip oynuyor.

"dönmek için gidiyorum" demişti askere giderken, "ağlama güzelim, orda kalacak değilim ya"... "söz ver" dedim, "döneceğine söz ver" dolu dolu gözlerim, bükük dudaklarım...

Şarkı bitiyor, işime dönüyorum...

İçim kırık.

Kırıklar tamir oluyor, ben ölüyorum...

Cuma, Mart 24, 2006

e ne var bunda herkes yapıyor.


Bakınız ben ve herkes...
Evet gece dayanamadım ve "e hadi acıcık uyuyayım" dedim. Bu resim eskilerden, zira ofiste ben yapayalnız çalışırken/uyurken resmimi çekecek kimsecikler yoktu.

Bu vesile ile bir iki şeyi fark ettim, paylaşmak isterim.

- Ben kitapsız uyuyamıyorum arkadaş. 2 satır da olsa okumam lazım. Dört döndüm ofisin içinde kitap bulmak için. Yok, dergi falan da olmaz. Bi ara SQL kitabına el attım, bi ara .net. Bu kadar mühendis ortamı da olmaz ki kardeşim! Neyse yine ne varsa yine bende var, dolaplarımdan birinde üniversitedeki Atatürkçülük ve İnkilap Tarihi kitabımı buldum. (bunu bulmam da enterasan tabi). Kitap arama çabam takriben 15 dakka sürdü, kitabı elime aldıktan sonra uyumam 1,5 dakika.

- Benim çalışanım çalışkandır, kesin şirkette sabahlar deyip açık ofise 3'lü koltuk atan patron, uyuyanın üzerine kar yağdığını bilmiyor, hayret! Yaw koy bi battaniye. Unutmazsam maaş zammı isterken bunu da konuşayım.

- Kadın her yerde kadın, işletmeci her yerde işletmeci. O yüzden mühendisten kız olmaz diyorlar. Topu topu 2 saat uyudum ama kalkınca saçımı derleyeyim, makyajımı yapayım derken ayna karşısında yarım saat oyalanmışım. E tabi bütün ofisin yataktan kalktığım halimi görmesine gerek yok, di mi?

Perşembe, Mart 23, 2006

Sorular, sorunlar, sorunsal

- İşyerinde sabahlayarak bitirmeye çalıştığım raporda en verimli 2 saatimde yazdığım kısım salak bir program (bkz: mindmanager) ve salak bir kullanıcı (bkz:gece) yüzünden uçarsa ne yapmak gerekir?
- İşyerinde sabahlarsam gönül yaylarım yine de gevşer mi? Gevşese nolur ki? İşyerinde sabahlayınca insanın aşık olma olasılığı nedir? Aşık olacak adam bulma ihtimali nedir?
- Daha sabahlamadan sabahlayacam diye bu kadar tantana yapmak nedendir? İki gündür zaten gerekli yerlere (bkz: proje lideri, yönetici...) yaptığım bu tantanaları buralarda yazmak makul müdür?
- Tansiyonum var diye içinde tırnağın ucu kadar sodyum olan ilacı içmeyip sonra litrelerce kahve tüketmem normal midir?
- Kolej mezunu olmanın ve üzerine 4 sene ingilizce eğitim veren bir üniversitede okumanın ingilizce rapor yazmamı zerre kadar kolaylaştırmaması kabul edilebilir mi?
- Yaş olmuş 26. Okul 5 sene önce bitmiş. Dönem ödevini son güne bırakan öğrenci mızmızlamam hiç bitmeyecek bir şey mi?

Çarşamba, Mart 22, 2006

Bahar Aşkı...

gençlik başımda duman
ilk aşkım ilk heyecan
kovaladıkça kaçan
ateşböceğim misin?


takıldı dilime. Bahardan herhalde.
Yalnız bahar deyince şöyle de bir sorun var,
ben her bahar aşık olurum.

Cuma, Mart 17, 2006

Fotoşop

1 hafta önce falan "yaw hazır yeni harddiskim geliyor sağda solda ne varsa bilgisayarıma kurayım" düşüncesi ile aslında hiç ilgim olmamasına rağmen photoshop'u da kuruverdim makineye. Ay kurcaladıkça hoşuma gitti, kurcaladıkça kurcalayasım geldi. Ben ki word excel dışında bilgisayardan anlamayan, ben ki bilgisayar konusunda "kızlara bilgisayar anlatmanın yolları" yazılarına konu olabilecek bi insanken "akşam olsa da eve gidip oynasam şunla" demeye başladım.

Şimdilik tek sıkıntım var. Kurcalarken bişey yapıyorum ama onu nasıl yaptığımı bi daha bulamıyorum.

Hayır şahaserler yaratmayı beklemiyorum, zaten ne yeteneğim ne konu ile mesleki ya da özel ilgim var. Ama yine de güzel olmamış mı yeni çiçeklerim? (eski hali hemen altında)





Çarşamba, Mart 15, 2006

Hastayım

resmi aldim bi yerden nerden hatirlamıyorum, bakmasın kusuruma

Pazartesi, Mart 13, 2006

Renkler

"Hayatın bir dolu rengi var, ve sabah uyandığımızda hala hayatta olmamız bile süper hissetmemiz için yeterli." dedi dün eğitimdeki hoca.

İnanılmaz bir enerji var içimde. Uzun zamandır böyle olduğumu hatırlamıyorum.

Hayattayım, renkleri görüyorum, süperim...

Perşembe, Mart 09, 2006

Anı...

Gördüğüm en güzel aşk fotoğraflarını çektirmişim ben bi adamla. Aşk yokmuş oysa aramızda...

Kilo almış, zayıflamış, yeniden kilo almışım. Sarışın olmuşum, kızıl olmuşum, kendimi bulmuşum, yaşlanmışım...

Çok olmayacak şeylere üzülmüşüm, çok olmayacak şeyler yazmışım, çok olmayacak şeyler yapmışım...

Silinen çok arkadaşım olmuş, özlediğim bir kaç tane...

Hep arkadaşlarımla gülmüşüm, onları güldürmüşüm, hep "o"na ağlamışım.

Hep aynı cümleleri kullanmışım, aynı şekilde söylemişim sevdiğimi, aynı şekilde bitmez sanmışım, aynı şekilde terk edilmişim...


Bilgisayarımı temizleyeyim dedim... Gitmedi elim..

Çarşamba, Mart 08, 2006

Şirket Gecesi 2006

Bir organizasyon yapalım dedik ortağımla. Eski, yeni tüm iş arkadaşlarını toplayalım, barbekülü dağ evi ortamında yemek üstüne eğlence yapalım dedik. Yetinmedik, bir de sürprizler yapalım dedik.

Evlenenecekleri devlet sırrı gibi saklanan arkadaşlarımız mekana gelince atılan çığlıklarla, şaşkın suratlarla, tutuşan baca yüzünden dışarda herkes donarak beklerken ortaya saldığımız dansözümüzle, çıkışta edilen teşekkürlerle, atılan göbeklerle, şirkette bi dolu kişinin o gece için yaptırdığımız hatıra kupası ile çay içmesiyle....

Düşünüyorum da, değdi be o kadar şeye...

Pazartesi, Mart 06, 2006

Çarpsaydım ne olurdu?

Bir dolu yorgunluğun üzerine İncek tarafına doğru çevreyolunda gidiyorum, 120-130 ile. En sol şeritte. Yanımda canımcım arkadaşım. Mevzu derin, muhabbet koyu. Birden arkadaşım “Şebnem” diye bağırıyor. Önümde bir araba görüyorum. En sağdaki araba çevreyolunda u dönmeye karar vermiş, tam önümde yolu kesmiş. Sağım boş kaçabilir miyim? Frene asılıyorum, benim oğluşum da öyle üst model bi şey değil ki, ABS falan yok. Kayıyor araba, kayıyor, kayıyor...

Bu sahneyi biliyorum ben. 2000’de yaşadım aynısı. Sonra çekiciler, ambulanslar, polisler... Bir dolu şey üşüşüyor kafama.

Ama bu sefer mesafe daha uzun, üstelik yağmur da yok. Kurtarabilirim. Sağa kırıyorum, ayna falan hak getire. Biri varsa sağımda gireceğiz. Allahtan yok. Sağa kırar kırmaz kıçım atıyor, toplayamıyorum. Birden geçiyorum arabanın arkasından, çarpmadan. Topluyorum arabayı.

Çarpsaydım ne olurduyu düşünüyorum. Sürekli düşünüyorum. Karşı arabanın içinde 4 kişi. Yaşlı başlı insanlar.

Çarpsaydım ne olurdu?
Çarpsaydım ne olurdu?
Çarpsaydım ne olurdu?

Perşembe, Mart 02, 2006

Allah dağına göre kar verirmiş

TRT 1'de sabahları 06.30-07.30 arasında "Bizim Mahalle" diye bir dizi var. Eğer 6'da falan işe gitmiyorsam kahvaltı yaparken izliyorum. Diziye sahur programı muamelesi yapıyorum genelde ama yine de pek hoş dizi, seviyorum:)

Bu sabah dizideki amcalardan biri "Allah dağına göre kar verirmiş" dedi. Hayat dersi çıkardım ben bu sözden. O yüzden söylenmeyeceğim artık işler yoğun diye.

Yine de...

Dün akşam işten çıktım eve geldim. Kapıyı açtım, annem "Aaaa, erkencisin" dedi. Saat akşam 9.
Sabah'ın 7'sinde televizyon başında yakalandım anneme "Gitmedin mi daha sen?" dedi.

Sözün özü, yoğunum. Ondan sebep yazamıyorum bir süredir. Mazur görüle...


eXTReMe Tracker