<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9035958\x26blogName\x3dGece\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://sebnem.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://sebnem.blogspot.com/\x26vt\x3d49898149766296179', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script> Gece Logo Ana Sayfa Profil

Cumartesi, Şubat 25, 2006

ne olur gerçek olsa masallar
ya da biz masal olsak

Çarşamba, Şubat 22, 2006

yeni iş, yeni yer, yeni huzur



Ne iş yeni aslında :
Hala aynı alanda aynı pozisyonda aynı işi yapıyorum
Ne yer yeni aslında:
Eskiden birarada çalıştığım arkadaşlar hepsi
Ne de huzur yeni aslında:
Kaybettiğim huzur vardı ya bir zamanlar onu buldum

Sadece birimim değisti...

Pazar, Şubat 19, 2006

Starbucks

Bilkent Starbucks... Pazar akşamüzeri, feci kalabalık...

Sıradayım ve sürekli içimden "Cafe latte, nonfat ve double shot lütfen" repliğini tekrarlıyorum. Neden? Çünkü bunu böyle söylemek hoşuma gitmiyor, gidip kasanın önünde Türkçeleştirmeye kalkıyor, beceremiyor rezil oluyorum. Misal, "iki vuruş" demişliğim ve double'ın Türkçesini two sanıp "two ölçek" demişliğim var.

Zaten Türkçe söylemeye kassam bile kasadaki adam arkaya "nonfat süt geliyooo" diye bağırıyor, diğeri de "grande latte icin mi?" diyor. O yüzden aslında İngilizce söyleyince de bir iletişim problemi çekmiyoruz Starbucks camiası ve ben, ben de artık kasmıyorum "Cafe latte, nonfat ve double shot lütfen" diyorum.

Neyse sırada ben yine "aman zırvalamayayım" diye repliğimi tekrar ederken önümdeki ortayaşlı bayan havuçlu kek istiyor.

- İki havuçlu kek lütfen. Ama rica etsem ısıtabilir misiniz?

Sesindeki yalvarır ton dikkatimi çekiyor, repliğimi unutmak pahasına kadınla kasadaki adamın konuşmasına dikkat kesiliyorum.

- Üzgünüm hanfendi, ısıtamıyoruz.
- Ama lütfen, bir kerelik ısıtsanız, ben öyle seviyorum.
- Üzgünüm. Kurallar
- Ama Armada ısıtıyor.
- Onları da uyaralım o zaman, gelen talimatlar bu yönde. Muffinleri 30 sn. ısıtacaksınız, ıspanaklı pufu 20 saniye, kekleri ısıtmayacaksınız diyor bize Amerika.
- Canım Amerika nerden duyacak, bi ısıtıverseniz.
- Müdürüme danışayım...

Sonuçta ısıtılmadı, hatta kasadaki fırça yedi, neden soruyorsun bilmiyor musun diye. Kadın da uslu uslu peki madem dedi, aldı kekini gitti.

Müşteri memnuniyeti, kekteki olası ısı tepkimeleri, kadındaki tepkilememe...

Uppss sıra bana gelmiş.
- ben bi cafe latte alacaktım, double shot, nonfat...

Pazartesi, Şubat 13, 2006

yak bir sigara

Seni ilk gördüğümde
Tırnaklarını yiyordun
Kimbilir nelere sıkılmıştı canın
Öyle sıkınltılı yanları var ki yaşamın
Haklısın haklısın çok haklısın

Yak bir sigara kül olsun dertler ucunda
Bir an oh diyemezsek
Çekilir mi ah bu dünya

Ne güzelim diye gerin
Ne çirkinim diye yerin
İkisi de tanrıyı suçlamaktır

Arayan gözlerle hiç bakma etrafına
Mutluluk peşinden koşarak yakalanmaz



Özdemir Erdoğan - Sezen Aksu

Perşembe, Şubat 09, 2006

Kar

Ankarada kar

Pazartesi, Şubat 06, 2006

Asansör

Sabah hadi dedim, hergün 10 dakka servis bekliyorum, bi 5 dakka geç çıkayım. Meğer bizim apartmanın trafiği o 5 dakkada artıyormuş, asansör bulmak dert oldu. Kapıcımız, servis için bir asansöre el koymuş zaten. Diğeri, anayol kapatılınca kıymete binen tali yol gibi, öyle yoğun.

Neyse bekledim biraz. Yukarlardan bir yerlerden geldi asansör. Daha gelişinden anladım, dolu içersi. Ama azimliyim, bineceğim asansöre. Gözüm ne 7 katı yürüyerek inmeyi ne de servisi kaçırmayı yedi. Bu asansör son şansım.

Kapıyı açtım.... İçerde bir duman, 3 tane de adam. Uzun pardesüler, asık suratlar. İkisi önde, arkada duranı perdeliyorlar. Arkadaki de sigara içiyor. Asansör 3 metrekare, sabah 7.20 saat. Bi çatıldı zaten kaşım.

Adımımı attım. Perde görevi gören adamlardan biri, "bi dakka bayan, alamıyoruz" dedi. Ama safım ben, "yok yok alır, 4 kişilik bu" dedim. Adam "anlamadınız, sonra binin" dedi. Lan dedim, bunlar beni asansöre almıyor. Ya çok kilo aldım, adam anladı asansöre sığmayacağımı ya da bu meymenetsiz adamlar perdelenen adamın koruması. Her iki durumda da bana ne dedim, önemli bir misyonum var benim, servise yetişecem. İçerde 2 koruma, bir sigaralı adam... Duman altı etraf ama bana ne. Binemezsin dedi ya adam, binecem.

Tek kaşımı yukarı kaldırmaya çalıştım, ama beceremem öyle bakışı. Olsa olsa küçük emrah bakışı ile bakabilmişimdir. Arkada sisler içinde adam, "binsin" dedi. Savaş kazanmış komutan edası ile bindim asansöre. Hatta biner binmez havalandırmasını da açtım öfleyerek. Neyime güveniyorsam. 3 adam, 1 sigara ve minimum 2 silah ile aynı asansördeyim.

Asansör kıpırdamıyor. Kaldırdım başımı. Karşıdaki panele baktım. Aşırı yük lambası yanıyor.

Ben hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum.

Sen tut, binecem diye tuttur, adama diklen, silahi, sigarayı göze al, sonra asansör sana hadi in desin, kös kös inin.

İnsanda ne hava kalıyor ne karizma.

Cuma, Şubat 03, 2006

Ağrı

Sürekli ağrıyor, geçmiyor, bulanık görüyorum herşeyi, mideme de vuruyor.
Ayağa her kalktığımda davullar çalıyor başımda. İlaç alıyorum, gözüm saatte. Şimdi geçirecek, az kaldı... Geçirmiyor.

Dayanamıyorum...

Perşembe, Şubat 02, 2006

İlk yudum

Gergin ve yorucu bir günün sonunda, ısmarladığım kocaman biranın ilk yudumundan aldığım zevkin hala bütün gerginliklerimi alabildiğini fark ettim dün akşam.

Demek o kadar da vahim değil durum.

Haaa alkol bütün kötülüklerin anası, o ayrı.


eXTReMe Tracker